11 Eylül 2013 Çarşamba

Bu fitneyi gömelim...



Bir şehre giriyorsunuz, yerle bir olmuş, koskaca şehir ölüm kokuyor, tamamıyla sessiz, hiç bir hayat belirtisi yok, kuşların sesi duyulmuyor, bahar olmasına rağmen çiçekler solmuş, ağaçlardaki tomurcuklar boynu bükük kalmışlar. Sokaklarda, evlerin avlularında hayvanlar telef olmuş, bebekler annelerinin kucaklarında henüz süt emerken ölümle tanışmışlar, masalarda yemek yiyen aileler, oldukları yere yığılıp kalmışlar. Bu yazdıklarım bir film senaryosu değil, bizzat Halepçe katliamında yaşanan gerçekler...

Yukarıda detaylandırdığım bu vahşet, 1988’de yaşanan ve dünyanın en büyük katliamlarından biri olan, Kürtlerin yaşadığı Halepçe’de 5000 kişinin ölümüne, 7000 kişi yaralanmasına neden olmuştu. Bazı bilim adamları kullanılan kimyasal gazın etkisinin, Hiroşima/Nagazaki’ye atılan atom bombasından, etkisinin 5 kat daha fazla olduğunu söylemişti. Dünya savaşında başlatılan kimyasal silah kullanma çılgınlığı son olarak Şam’ın güneyinde Guta bölgesinde görüldü. Ve benzerleri de kapıda görünüyor.

Hal böyleyken dünya ülkeleri dün olduğu gibi bugün de uzun süre bu vahşeti sessizce izledi. Ne zaman ki Türkiye kükredi, o zaman müdahale için adım atmaya karar verildi. Kimyasal silahların Ortadoğu’daki en büyük payı Suriye’de. Suriye ise Birleşmiş Milletler tarafından silah stoklarını yok etme protokollerini imzalamayan 5 ülkeden biri. Şimdi durum ortada; Karşımızdaki insanlar, konuşarak, demokratik davranarak, ikna metodu kullanarak amaçlarına ulaşmak istemiyorlar. Aksine ahirzaman deccalleri “daha çok öldüreceğim, daha çok vahşet uygulayacağım, daha çok kan istiyorum” diyorlar.

Bazı kişiler ise uzun süren sessizliğin ardından cılız çıkan seslerini yükseltip kimyasal silah kullanmanın “insanlık dışı” bir uygulama olduğunu söylüyorlar. “İnsanlık tarihinin en acımasız ve sinsi silahı asla affedilmemeli” diyenler de var. Peki soruyorum sizlere; diğer silahlar, bombalar daha mı güzel? Onları makul mü göreceğiz? Kimyasal silah, atıldığı yerde dost düşman, iyi kötü, kadın erkek, çoluk çocuk, asker sivil dinlemezken diğer silahlar bu ayrımı yapabiliyor mu? Suriye’de kimyasal gazlardan zehirlenen bebeklere yazık oluyor da, Çeçenistan ve Afganistan’da, havadan atılan oyuncak bombalarla oynamaya başladığında, elinde patlayan, kolu, bacağı koparak ölen çocuklara yazık olmuyor mu? Öldürmenin makulü olmadığı gibi ölüm makinalarının da masumu olmaz, Allah haram kılmıştır, Kuran-ı Kerim’de bir insanı öldürmek tüm kainatı öldürmeyle eş tutulmuştur.

Şu şartlarda ağlamak, yakınmak, intikamdan bahsetmek, lanetliyorum demek, protesto eylemleri yapmak elbette çözüm değil. Asıl sorulması gereken; “İnsanlık bu vahşeti daha ne kadar sürdürecek?”, “En kısa yoldan çözüme nasıl ulaşabiliriz?” olmalıydı. Unutmayalım ki gemi su almaya başladığında içindeki herkes boğulur. Yapılması gereken hemen “birlik” olmaktır. O zaman gelin Müslümanın Müslümanı kırıp geçirmesine izin vermeyelim, tüm Müslümanlar “birlik” olup bu fitneyi gömelim.