Bir şehre giriyorsunuz, yerle bir olmuş, koskaca şehir
ölüm kokuyor, tamamıyla sessiz, hiç bir hayat belirtisi yok, kuşların sesi duyulmuyor,
bahar olmasına rağmen çiçekler solmuş, ağaçlardaki tomurcuklar boynu bükük
kalmışlar. Sokaklarda, evlerin avlularında hayvanlar telef olmuş, bebekler annelerinin
kucaklarında henüz süt emerken ölümle tanışmışlar, masalarda yemek yiyen
aileler, oldukları yere yığılıp kalmışlar. Bu yazdıklarım bir film senaryosu
değil, bizzat Halepçe katliamında yaşanan gerçekler...
Yukarıda detaylandırdığım bu vahşet, 1988’de yaşanan ve dünyanın
en büyük katliamlarından biri olan, Kürtlerin yaşadığı Halepçe’de 5000 kişinin
ölümüne, 7000 kişi yaralanmasına neden olmuştu. Bazı bilim adamları kullanılan
kimyasal gazın etkisinin, Hiroşima/Nagazaki’ye atılan atom bombasından, etkisinin
5 kat daha fazla olduğunu söylemişti. Dünya savaşında başlatılan kimyasal silah
kullanma çılgınlığı son olarak Şam’ın güneyinde Guta bölgesinde görüldü. Ve
benzerleri de kapıda görünüyor.
Hal böyleyken dünya ülkeleri dün olduğu gibi bugün de uzun
süre bu vahşeti sessizce izledi. Ne zaman ki Türkiye kükredi, o zaman müdahale için adım atmaya karar
verildi. Kimyasal silahların Ortadoğu’daki en büyük payı Suriye’de.
Suriye ise Birleşmiş Milletler tarafından silah stoklarını yok etme
protokollerini imzalamayan 5 ülkeden biri.
Şimdi durum ortada; Karşımızdaki insanlar, konuşarak, demokratik davranarak,
ikna metodu kullanarak amaçlarına ulaşmak istemiyorlar. Aksine ahirzaman deccalleri
“daha çok öldüreceğim, daha çok vahşet uygulayacağım, daha çok kan istiyorum”
diyorlar.
Bazı kişiler ise uzun süren sessizliğin ardından cılız çıkan
seslerini yükseltip kimyasal silah kullanmanın “insanlık dışı” bir uygulama
olduğunu söylüyorlar. “İnsanlık tarihinin en acımasız ve sinsi silahı asla
affedilmemeli” diyenler de var. Peki soruyorum sizlere; diğer silahlar,
bombalar daha mı güzel? Onları makul mü göreceğiz? Kimyasal silah, atıldığı
yerde dost düşman, iyi kötü, kadın erkek, çoluk çocuk, asker sivil dinlemezken
diğer silahlar bu ayrımı yapabiliyor mu? Suriye’de kimyasal gazlardan
zehirlenen bebeklere yazık oluyor da, Çeçenistan ve Afganistan’da, havadan
atılan oyuncak bombalarla oynamaya başladığında, elinde patlayan, kolu, bacağı
koparak ölen çocuklara yazık olmuyor mu? Öldürmenin makulü olmadığı gibi ölüm
makinalarının da masumu olmaz, Allah haram kılmıştır, Kuran-ı Kerim’de bir
insanı öldürmek tüm kainatı öldürmeyle eş tutulmuştur.
Şu şartlarda ağlamak, yakınmak, intikamdan bahsetmek,
lanetliyorum demek, protesto eylemleri yapmak elbette çözüm değil. Asıl
sorulması gereken; “İnsanlık bu vahşeti daha ne kadar sürdürecek?”, “En kısa
yoldan çözüme nasıl ulaşabiliriz?” olmalıydı. Unutmayalım ki gemi su almaya
başladığında içindeki herkes boğulur. Yapılması gereken hemen “birlik”
olmaktır. O zaman gelin Müslümanın
Müslümanı kırıp geçirmesine izin vermeyelim, tüm
Müslümanlar “birlik” olup bu fitneyi gömelim.