18 Aralık 2013 Çarşamba

Hani Amerika süper güçtü?

Çok değil, bundan tam 10 yıl önce, Türkiye’nin ileride lider ülke olacağından bahsedildiğinde “Hayal kuruyorsunuz”, “Amerika varken Türkiye nasıl lider ülke olsun?”, “Türkiye’nin lider olmasına Amerika ne der?” diyen sesleri hala duyar gibi oluyorum.

Oysa şu an dünyanın bir çok ülkesi gibi Amerika Birleşik Devletleri de ekonomik krizle boğuşuyor. Amerikan halkının büyük bir kısmı çorba kuponu ile geçimini sağlıyor, evsizlerin sayısı gün geçtikçe artıyor, halk çok pahalı olan sağlık hizmetlerinden yeteri kadar faydalanamıyor. Ekonomik olarak can çekişen Amerika, mecburen askeri harcamalarda da kısma yoluna gittiği için artık eskisi gibi liderlik iddiasında bulunup ülkelerin iç işlerine pek fazla müdahale edemiyor. Ne eskisi gibi asker gönderecek, ne de o bölgelere para harcayacak gücü kalmadı. Bütçe anlaşmazlığı nedeniyle hükümetin kapanması turizmi de etkilemişti. Öyle ki yüzlerce turistik alandan biri olan Özgürlük Anıtı bile kapatılmıştı. Her ne kadar şimdi tekrar ziyarete açılmış olsa da, o dönemde Özgürlük Anıtı’nı görmek için Amerika’ya gelen turistler, hayatları boyunca o günü beklediklerini söyleyip, yaşadıkları hayal kırıklığını vurgularken, aslında bir zamanların rüyalar ülkesi olan Amerika’nın artık zannettikleri gibi “süper güç” olmadığını, taşların yerinden oynadığını, dünyadaki dengelerin değiştiğini daha iyi anlıyorlardı.

Türkiyenin ise her geçen gün yıldızı daha da parlıyor. Laik ve demokrat yapısıyla Türkiye, tüm dünya ülkelerinin ağabeyliğini yapacak en ideal ülkedir. Osmanlı gibi bir tarihi tecrübesi olan bu millet, tüm insanlığın hadimi olmaya namzettir. Türkiye dünya devletlerine, en rahat, en huzurlu, en güvenli yaşayacağı bir ortam tesis etme yeteneği sahiptir. Sadece belirli bir toplumun, bir kesimin, etnik bir kökenin, bir inancın değil Kuran ahlakının emri gereği herkesin hakkının koruyucusu olacaktır. Kısacası; Türkiye’nin öncülüğünden sadece Türk Milleti veya Müslüman alemi değil, tüm insanlar fayda göreceklerdir.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Tarih tekerrürden mi ibaret ?

Geleneksel, sosyal ve dijital medyada gündemin sürekli değişmesi bizi yanıltmamalı, Suriye’deki Müslümanların yaşadığı sıkıntıları unutmamalı, unutmamalıyız. Suriye’de hala kadın, çocuk dinlemeden, sivil halk keskin nişancılar tarafından hedef alınıyor.

Müslüman coğrafyada yaşayan bir insan, mümin kardeşine bunu nasıl yapabilir? Kardeşler arasında dostluk, sevgi, işbirliği yapmak varken düşmanlık, nefret ve cinayet neden? Elbette şeytanın etkisinden. Hazreti Adem’in oğulları, Habil ve Kabil de kardeş değil miydi ? Kabil de nefsinin tahriklerine kapılarak şeytana uymuş, kardeşini şehit etmemiş miydi?

Hepimiz biliriz Habil ve Kabil'in hikayesini. Hazreti Adem’in iki oğullarından biri olan Kabil, aralarındaki anlaşmazlıktan dolayı, kardeşi Habil’i öldürmüştü. İşte tarih boyunca savaşa doymayan, hep daha fazla kan isteyen insanlık, ilk şehide bu olayla şahit olmuştu.

Asıl şaşırtıcı olan ise bu olayın Suriye'nin başkenti Şam'ın yakınında Kasiyun dağında gerçekleşmesiydi. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü boşuna söylenmemiş olsa gerek. Tıpkı o gün gibi, bugün de aynı bölgede Müslümanım diyen insanlar sevgiyi değil nefreti istiyorlar. “Benim gibi düşünmeyen insan yok olsun” diyerek kardeşlerini katletmekten çekinmiyorlar. Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen işte tam da o yerde (Kasiyun dağında)! Değişen sadece zaman ve kullanılan silahlar olmuş; o gün Kabil kardeşini öldürmek için sadece bir taş kullanırken, bugün Müslümanlar kardeşlerini öldürmek için konvansiyonel silahlar kullanıyorlar.

İnşaAllah en kısa zamanda Kabil gibi bugünkü Müslümanlar da yaptıkları hataları anlayıp kardeş katliamlarından vazgeçerler. Kuran’da şeytanın etkisinden kurtulan Kabil’in hatasını anlayıp yaptığından pişman olmasını şu şekilde anlatılır.

Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu. Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu. (5/31)

Dolayısıyla yanlış fikri olan insanları, dışlayarak cezalandırmak doğru bir yöntem değildir. Bu zihniyetteki insanlara kızmak, lanet okumak yerine, onlara doğruyu göstermeli, sevgiyi, merhameti, barışı, İslam ahlakını öğretmeliyiz. Böylelikle bazı insanlar çözümün “öldürmek daha çok öldürmek” değil, çözümün “sevgi, sadece sevgi” olduğunu öğrenmiş olacaklar.