Bir
insanın İslam dinini seçmesi, yol olarak benimsemesi tamamen kişinin kendi
özgür iradesine bağlıdır. Şahısların Kuran'da emredilen ibadetleri uygulaması
ya da men edilen yasaklardan sakınması; tamamen kendi vicdanlarına kalmış bir
konudur. Tabi ki Müslümanlar, birbirlerini Kuran'da anlatılan iyilikler ve
kötülükler konusunda uyarabilir, birbirlerini bu konuda teşvik edebilirler.
Fakat zor ve baskı asla olmamalıdır. Kuran’da bu konu şöyle bildirilir:
“Dinde
zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık
ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir
kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”(Bakara Suresi, 256)
Bir
insan dini yaşamaya zorla mecbur bırakılırsa, bu insan dindar olmaz, münafık
olur. Münafık ise Allah'ın Kuran'da bildirdiği üzere, Allah'ın azabını hak eden
ve cehennemin en aşağısında olan bir mahluktur. Üstelik münafık sadece kendine
zarar vermekle kalmaz, iki yüzlü, samimiyetsiz ve oyuncu yapısıyla tüm toplum
için bir tehlikedir. Böyle bir tehlikeyi kendi eliyle meydana getirmek, toplum
içinde münafıklar ve münafıkane bir sistem oluşturmak, Müslümanların asla
istemeyeceği birşeydir. Her Müslüman Kuran ahlakının gereği olarak insanlara
doğru yolu göstermekle, onları iyiliğe davet etmekle ve kötülükten men etmekle
yükümlüdür. Ama bu hiçbir zaman bir insanı kendisi gibi düşünmeye, kendisi gibi
yaşamaya, kendisi gibi davranmaya, kendisi gibi giyinmeye mecbur etmek anlamına
gelmez. Müslüman doğruyu gösterir, seçimi karşısındaki kişiye bırakır. Bu
Allah'ın Kuran'da bildirdiği hükümdür.
Hidayeti verecek olan
Allah'tır
Müslüman
her insanın Allah'ın takdir ettiği kaderi yaşadığını, karşısındaki ateistse onu
Allah'ın o şekilde yarattığını, dinsizse Allah'ın ona bu durumu takdir
ettiğini, başka bir dine mensupsa bunun da Allah'ın dilemesiyle olduğunu bilir.
Bu kimselere karşı şefkatle, anlayışla, sevecenlikle yaklaşır. Kendisi
düşüncelerini ifade etmekte ne kadar özgürse, onların da o kadar özgür olmasını
ister. Kendisi dinini yaşamakta, ibadetlerini yerine getirmekte ne kadar
özgürse, onların da diledikleri gibi yaşamalarında o kadar rahat olmalarını
ister. Elbette bu ahlaksızlığa, zulme göz yumması ya da bunları görmezlikten
gelmesi anlamına gelmez. Ama buna karşı mücadelesi, karşısındakini ezerek,
baskı altına alarak, konuşmasını, yazmasını, anlatmasını engelleyerek değil,
ona sabırla, güzel sözle, tevazuyla, sevecenlikle ve saygıyla doğruyu anlatarak
olur. Daha önce de belirttiğimiz gibi Müslüman tüm insanların hidayet
bulmasıyla değil, onları güzele davet etmekle yükümlüdür. Müslümana düşen görev sadece davettir, hidayeti verecek olan ise
Allah'tır.