28 Mart 2006 Salı

Allah, dinine yardım edene mutlaka yardım eder - 1

Müminlerin Kur’an'da müjdelendikleri sırlardan birini Allah şöyle bildirir:

"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (Muhammed Suresi,7)

İman edenler, hayatları boyunca Kur’an ahlâkını insanlar arasında yaygınlaştırmak, insanların Allah'a iman etmelerine vesile olmak için ciddi bir çaba içinde olurlar. Onların bu çabalarına karşılık, inkar edenlerden bir grup ise, tarih boyunca hep iman edenlerin karşısında yer almış, onları baskı ve şiddetle engellemeye çalışmışlardır. Allah, Kur’an'da, inkar edenlere karşı hep müminlerle birlikte olduğunu, onların işlerini kolaylaştıracağını, müminlere yardımcı ve destek olacağını bildirir. Allah yolunda samimi bir çaba içinde olan müminler bunları kendi hayatlarının her anında yaşarlar. Allah, her işlerini kolaylıkla sonuçlandırır, her işlerinde başarı ve güzellik verir. En zor veya karmaşık gibi görünen olaylarda dahi, müminlere bir kolaylık sağlar. Hatta zayıf imanlıların "eyvah" dedikleri, ümitsizliğe düştükleri, hiçbir kurtuluş yolunun kalmadığını sandıkları durumlarda dahi Allah, müminlere katından yardım göndermiş ve müminleri başarılı kılmıştır.

Allah'ın yardımının ve desteğinin kendileriyle olduğuna iman eden müminler hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmaz, Allah'ın olayı nasıl sonuçlandıracağını heyecanla beklerler. Hz. Musa ve kavmi buna bir örnektir. Hz. Musa, İsrailoğullarını Firavun'un zulmünden korumak için Mısır'dan çıkarır. Firavun ise ordusuyla birlikte Hz. Musa'nın ve kavminin peşine takılmıştır. Hz. Musa ve İsrailoğulları deniz kıyısına ulaştıklarında, içlerinden bazı zayıf imanlılar, Firavun tarafından sıkıştırıldıklarını düşünerek, panik olmuşlar ve ümitsizliğe kapılmışlardır. Oysa, Hz. Musa "... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 62) diyerek, Allah'ın müminlerle beraber olduğuna dair inancını göstermiştir. Gerçekten de Allah, denizi ikiye yararak, Hz. Musa'nın ve kavminin karşı kıyıya geçmesini sağlamış, hemen artlarından denizi kapatarak Firavun'u ve ordusunu suda boğmuştur.

Allah'ın müminlerle beraber olduğuna iman eden, Allah'a dost ve yakın bir mümin, hayatının her anında bu sırrın tecellilerini görecektir. Elbette ki, denizin yarılması gibi mucizeler Allah'ın bazı elçilerine gösterdiği olaylardır. Ancak her mümin, samimi olarak düşünüp, yaşadığı her olayda Allah'ın yaratışını ve Kur’an ayetlerini düşünürse, neredeyse mucize denecek kadar, büyük küçük yaşadığı her olayda Allah'ın desteğinin ve yardımının belirtilerini görecektir.

21 Mart 2006 Salı

Yüce Rabbimiz cc temizlenen kullarını sever

Kur’an'da bildirilen anlamda maddi ve manevi temizlik, yeryüzünde yalnızca samimi olarak iman edenlerde tecelli eder. Kur’an ahlâkından uzak yaşayan cahiliye toplumlarında ise genellikle ince düşünceden yoksun, üstün körü bir temizlik anlayışı hakimdir. Bu kimseler çoğu zaman temizlik konusunda oldukça yetersiz bir bilgiye sahiptirler. Temizliği kendilerince bir yük olarak görürler. Temiz olmaya yönelik istekleri az, bu yöndeki çabaları da son derece zayıftır.

Temizlik, "… Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever." (Bakara Suresi, 222) ayetinde de bildirildiği gibi Yüce Rabbimiz'in beğendiği ve müminlerin yaratışlarına en uygun olan tutumdur. Allah'ın üstün gördüğü bir davranış olan temizlik, müminlere bir yandan da çok büyük bir zevk ve rahatlık verir. Yaşamlarının her anında Allah'ın emirlerini uygulama konusundaki kararlılık ve gayretleri hissedilen samimi iman sahipleri, temizlik konusunda da aynı hassasiyeti gösterirler.

İnanan bir insanın dünyada oluşturmak istediği ortam cennet ortamının benzeridir. Mümin cennete layık görülen bir insandır ve dünyada da cennetteki temizliği, güzelliği gerek kendi üzerinde gerekse çevresinde oluşturmaya çalışır. Kur’an'da cennet hayatına ilişkin olarak yapılan tasvirler, müminler için bu konuda bir yol göstericidir. Cennet ortamı, dünyada karşılaşılan her türlü kirden arındırılmış, her detayın kusursuz bir düzen ve uyum içerisinde bulunduğu, güzelliklerle dolu, tertemiz bir mekandır. Bu nedenle müminler dünyada da insanların, yiyeceklerin, kıyafetlerin en temiz olanlarını; evlerin, arabaların, eşyaların en estetik olanlarını Allah rızası için sever ve isterler. Tüm bunlar sonsuz cennet ortamını ve nimetlerini insanlara hatırlatan güzelliklerdendir.

Cahiliye ahlâkı temizliği gerekli görmez

Din ahlâkından uzak, vicdanı yerine nefsine göre hareket eden, Kur’an ahlâkının kazandırdığı gerçek akıldan ve ince düşünceden yoksun bir kimsenin maddi ve manevi temizlikten gerçek anlamda zevk alması beklenemez. Böyle bir insan genellikle temiz olanı kirli olandan ayırt edebilecek bir şuura, pislikten rahatsızlık duyacak bir bilince sahip olamayacağı gibi, Kur’an ahlâkına uygun olarak yaşayan insanların temizlik konusundaki hassasiyetlerini de anlamayabilir. Ayrıca bu yaşayışı benimsemiş insanlar temizlikle ilgili olarak Kur’an ahlâkına uygun olmayan şu yanlış mantıklara da sahip olabilirler:

Cahiliye toplumlarında sıkça rastlanan tavırlardan biri 'birşey olmaz' mantığıdır. Bu çarpık mantığa sahip olan kişi, doğru davranışı bildiği halde bile bile yanlış olanı yapmaktadır. Örneğin marketten aldığı elmayı yıkamaya gerek duymadan yalnızca peçeteyle silerek yediğinde, bunun kendisine hiçbir zararı olmayacağını iddia edebilmektedir. Oysa her insan Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu en büyük nimetlerden biri olan bedenini bir emanet gibi korumak ve gerekli özeni göstermekle mükelleftir. Temizlik ve hijyen konusunun insan sağlığını birebir etkilediği unutulmamalıdır. İnsanın bu sorumluluğunu göz ardı edip, vurdumduymaz bir tavır içine girmesi Yüce Allah'ın beğenmeyeceği bir davranış olacaktır. Ayrıca bu tip insanlar genellikle çevrelerine karşı da son derece duyarsız olurlar. Bulundukları ortamlardaki pisliklerden, dağınıklıktan rahatsız olmaz, temizlemek için herhangi bir girişimde bulunmaz, umursuz bir tavır takınırlar.

14 Mart 2006 Salı

Salih ameller işleyenler

Allah, başka ayetlerinde ise salih amellerde bulunanların kötülüklerini örteceğini bildirir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş (fevz)' budur. (Tegabun Suresi, 9)

Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Furkan Suresi, 70)

Bir insanın, sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı her eylem ve davranış salih bir ameldir. Örneğin bir insanın din ahlâkını insanlara anlatması, tevekkülsüz birine kaderi hatırlatması, dedikodu yapanı engellemesi, evini ve bedenini temiz tutması, ilmini ve kültürünü artırması, güzel söz söylemesi, insanlara ahireti hatırlatması, hasta olan birini kollaması, yaşlı birine sevgi ve şefkat göstermesi, hayır için kullanacağı parayı kazanmak için çalışması, kötü söze iyilik ve sabırla karşılık vermesi gibi insanın her tavrı Allah'ın hoşnutluğu için yapıldığında salih amel olur.

Ahirette, Allah'ın kötülüklerini örterek iyiliklere çevirmesini dileyenler, daima Allah'ın en hoşnut olacağı tavrı seçmelidirler. Bunun için insanın ahiret günü vereceği hesabı düşünmesi gerekir. Örneğin ahiret gününde cehennem ateşinin yanında durdurulan bir insana, dünya hayatında işlediği kötülükler gösterilse ve ona, bu kötülüklerinin bağışlanması için salih amellerde bulunması gerektiği söylense bu insanın tavrının nasıl olacağı açıktır.

Cehennem ateşini yanı başında gören, cehennemdeki insanların umutsuzluklarını, pişmanlıklarını, azaptan dolayı çıkardıkları ızdırap dolu inlemeleri duyan, cehennemdeki azabın nasıl olacağına gözleriyle şahit olan bir insan, Allah'ı en hoşnut edecek davranışları seçecek ve vargücüyle çaba gösterecektir. Bu durumdaki bir insan, salih amellerde bulunmak konusunda gevşeklik gösteremez, asla tembellik yapamaz, Allah'ı hoşnut edecek bir tavır varken, başka bir tavır sergilemez, umursuzluk yapamaz veya asla gaflete düşemez. Çünkü cehennem her an yanı başındadır ve ona sonsuz hayatını ve Allah'ın azabını her an hatırlatmaktadır. Bu durumdaki bir insan yapacağı amelleri geciktirip ertelemez de. Vicdanının emrettiği herşeyi derhal ve eksiksizce yapar. İbadetlerinde çok titiz ve devamlı olur.

İşte, Allah, dünya hayatında da, sanki cehennemi görüp de gelmiş ya da cehennemi her an yanı başında gören biri gibi, salih amellerde bulunan, Allah'tan ve ahiretten korkup sakınarak davrananların kötülüklerini iyiliğe çevirecektir. Bu müminler, ahirete kesin bir bilgiyle iman ederler ve Allah'ın azabından şiddetle korkup sakınırlar.

7 Mart 2006 Salı

Allah'ın kötülükleri örtmesinin sırrı

Müminlerin hedefi Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Ancak, insan zayıf ve unutkan yaratılmıştır; bu nedenle birçok hatası veya eksiği olabilir. Kullarını en iyi bilen, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Allah, samimi kullarının kötülüklerini örteceğini ve onları kolay bir hesap ile sorguya çekeceğini bildirmiştir:

Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, o, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır." (İnşikak Suresi, 7-9)

Allah, elbette ki her insanın kötülüklerini iyiliğe çevirmez. Allah'ın kötülüklerini örterek affettiği müminlerin özellikleri de Kur’an'da bildirilmiştir:

Büyük günahlardan kaçınanlar

Allah bir ayette "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) diye bildirir. Bunu bilen müminler Allah'ın çizdiği sınırlara çok dikkat eder, bunların dışına çıkmaktan ve harama girmekten sakınırlar. Eğer unutarak, yanılarak veya gaflete kapılarak bir hataları olursa, hemen Allah'a yönelir ve tevbe ederek, O'ndan bağışlanma dilerler.

Allah hangi kulların tevbesini kabul edeceğini ise yine Kur’an'da bildirmiştir. Buna göre bir insanın "Allah nasıl olsa affeder" diye düşünerek sürekli hata işlemesi büyük bir yanılgıdır. Çünkü Allah ancak cehalet nedeniyle kötülük yapan ve yaptığını farkettiği anda direnmeden ve vakit kaybetmeden tevbe eden ve davranışlarını düzelten kullarının tevbelerini kabul etmektedir. (Nisa Suresi, 17-18)

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, bir insanın kusurlarının örtülmesi ve din gününde pişman olmaması için yapması gereken şeylerden biri günaha girmekten şiddetle kaçınmasıdır. Günaha giren bir müminin ise yapması gereken, hemen Allah'a kesin bir tevbe ile tevbe etmektir.