20 Nisan 2010 Salı

Hz. Hud'un çağrısı

Allah, insanlık tarihi boyunca yaşamış olan tüm toplumlara Kendi ilahi mesajını iletecek mübarek elçiler yollamıştır. Kuran'da da dikkat çekildiği üzere, bu elçilerin tüm davranışları, ahlaki özellikleri, müminler için güzel birer örnektir. Ad kavmine elçi olarak gönderilen Hz. Hud da Yüce Allah'ın peygamberlikle şereflendirdiği bu kutlu şahıslardan biridir.

İnsanlar, hayatlarını yönlendirmek için birbirinden farklı yol göstericiler, rehberler seçerler. Bazı insanlar kendilerine yol gösterici olarak ideolojilere inanır; söz konusu ideolojileri üreten düşünürlerin üstün insanlar olduğunu, onların yolunu izleyerek doğruya ulaşabileceklerini düşünürler. Pek çok insan için ise en büyük yol gösterici, içinde yaşadığı toplumdur. Bu kişiler değer yargılarını, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bu toplumun genel düşüncesine göre belirlerler. Kimileri ise, tüm bunları tanımadığı, yalnızca kendi akıl ve sezgilerini yol gösterici olarak kabul ettiği iddiasındadır.

Oysa tüm bu sayılan düşünceler, ortak bir yanlış üzerine kuruludur. Bu düşünceleri taşıyan kişiler, çok önemli bir gerçeği reddetmekte ya da göz ardı etmektedirler: İnsan yaratılmış bir varlıktır ve sahip olduğu her şeyi kendisini yaratan Allah'a borçludur. Kendi bedenini, çevresini, gökyüzünü ya da var olan herhangi bir şeyi inceleyen herkes, bunları üstün güç sahibi olan Allah'ın yarattığını açıkça görebilir.

İnsanın yaratılışının tek gerçek amacı, Allah'a kulluk etmesidir ve insan, Allah'a kulluk etmekten zevk alacak şekilde yaratılmıştır. Bunu yapmakla da yaratılışına (fıtrat) uygun hareket etmiş olur. Ancak Kuran'da, insanın fıtratının yalnızca Allah'a kulluk etmek olduğu bildirilirken aynı zamanda insanların çoğunun bu büyük gerçekten habersiz oldukları da haber verilmektedir.

Bu gerçekten habersiz olan bazı insanlar, kendi başlarına Allah’ı fark edebilecek ve doğruyu görebilecek yeteneğe sahip değildirler. Ancak sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz onlara, kendilerini uyaracak, Allah'ın ve ahiretin varlığını, hayatın gerçek anlamını bildirecek elçiler gönderir. Kuran'da her toplumun bir elçi aracılığıyla uyarıldığı şöyle bildirilmektedir:

Andolsun, Biz her ümmete: Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.(Nahl Suresi, 36)

Hz. Hud, Kuran'da kavmi ve onlara yaptığı tebliğ ile ilgili bilgi verilen elçilerden biridir. Ad kavmine elçi olarak gönderilen Hz. Hud, kendisinin Allah'ın gönderdiği güvenilir bir elçi olduğunu belirtmiş ve insanları Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır. Hz. Hud'un tebliği bir ayette şu şekilde bildirilir:

"Ad (toplumuna da) kardeşleri Hud'u (gönderdik.) (Hud, kavmine:) Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Hala korkup-sakınmayacak mısınız? dedi." (Araf Suresi, 65)

Kuran'da bildirilen tüm elçilerin hayatlarında da görüldüğü üzere, hayatı boyunca insanlara tebliğ yapıp, onlardan hiçbir karşılık beklememek önemli bir mümin özelliğidir. Bir mümin hangi devirde ve kimlerle beraber yaşarsa yaşasın, insanları Allah'ın beğendiği ahlaka çağırmakla, onlara yaklaşmakta olan hesap gününü hatırlatmakla sorumludur. Bundan dolayı ise kimseden bir karşılık beklemez, yalnızca görevini en iyi biçimde yerine getirmeyi ve Allah'ın kendisinden razı olmasını ister. Hz. Hud da bu üstün ahlakı sergilemiş ve kavmini din ahlakına çağırırken hiçbir karşılık beklemediğini vurgulamıştır. Kuran'da bu gerçek şu şekilde bildirilmektedir:

Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni Yaratan'dan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)

Tüm çağrılarına rağmen kavmi Hz. Hud'a karşı gelmiş, onun kendilerini çağırdığı yola tabi olmayı kabul etmemişlerdir. Tarihte tüm inkarcıların yaptığı gibi onlar da peygamberlerinden mucize istediklerini, aksi takdirde iman etmeyeceklerini söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz. Hud'un, onların Allah'a şirk koştuklarından uzak olduğunu ve kendisine kuracakları tuzaklardan dolayı bir korku duymadığını belirttiği, ayetlerde şöyle bildirilmiştir:

... Dedi ki: Allah’ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk koştuklarınızdan uzağım. O'nun dışındaki (tanrılardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre tanımayın. (Hud Suresi, 54-55)

Hz. Hud, Allah'ın kutlu bir peygamberi olarak her şeyi Allahı'n yarattığını, Allah'ın samimi kullarını koruyacağını ve bu yüzden de Allah'a tevekkül ettiğini biliyordu. Bu nedenle kendisine yöneltilen iftiraların, kurulan tuzakların boşa çıkacağından emin bir şekilde Allah'a duyduğu güveni büyük bir imani kararlılıkla dile getirmiştir. Hz. Hud'un büyük bir çaba göstererek yaptığı tüm tebliğlere rağmen kavmi, din ahlakına uymayı kabul etmemiş ve inkarlarında diretmişlerdir. Ayetlerde bildirildiği üzere din ahlakına uymayan her kavim gibi, Allah Hz. Hud'un çağrısına uymayan Ad kavmini de azaba uğratmış ve hem dünyada hem de ahirette kaybedenlerden kılmıştır.

Ad kavminin uğradığı bu son, Allah'ın azabının şiddetinin anlaşılabilmesi için Kuran'da verilmiş hikmetli örneklerden biridir. Hz. Hud gibi bütün mübarek elçiler insanları hak din ahlakını yaşamaya davet etmişlerdir. Bu çağrı onların gönderildikleri topluluklar için geçerli olduğu gibi, bu devirde yaşayan insanlar için de geçerlidir. Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği temel imani ve ahlaki gerçekler, günümüzde de insanların yaşamlarının ana unsuru olmalıdır.

"Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, Biz buna (karşı) inkâra sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır. İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy." (Enam Suresi, 89-90)

13 Nisan 2010 Salı

Evrimcilerin bazı Müslümanları kandırma yöntemleri - 2 -

Gerçekte ise evrim ve yaratılış birbirinin zıttıdır. Evrim teorisinin geçersizliğinin ortaya konması, yaratılış gerçeğini kabul etmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu nedenledir ki, evrim teorisi ile ilgili tartışmalar, materyalistler için bir tür "mücadele alanı" durumundadır. Konuyla ilgili tartışmaları bilimsel bir yaklaşımla değerlendirmez, doğrudan ideolojik bir mücadele olarak görürler. Yaratılışı savunanları engelleyebilmek için her türlü yönteme başvururlar.

Evrim teorisini savunan Müslümanların, bu fikri mücadelenin farkına varmaları gerekmektedir. Darwinizm, herhangi bir bilimsel tez değil, insanlara Allah'ı inkar ettirmek için kurgulanan ve savunulan bir düşünce sistemidir. Bilimsel hiçbir dayanağı bulunmamasına rağmen, sırf taraftarlarının propagandalarına aldanarak bu teoriyi benimsemek, bir Müslümanın asla düşmemesi gereken bir yanılgıdır.

Evrimcilerin, insanları kendi saflarına çekmek için kullandıkları propaganda yöntemlerinin başında "teori, bilim dünyasının geneli tarafından kabul edilmektedir" aldatmacası gelir. Bir başka deyişle, evrimciler çevrelerindeki insanlara, kendilerinin daima çoğunluk oldukları ve çoğunluğun da her zaman haklı olduğu yönünde telkinde bulunurlar. "Bu kadar insan evrimi savunduğuna, üniversitelerde evrime inananlar ağırlıkta olduğuna göre teori doğrudur" mantığıyla, kitleler üzerinde -ve bu arada inançlı insanlar üzerinde de- psikolojik baskı oluşturmaya çalışırlar. Oysa bir teorinin yaygın kabul görmesi, onun doğruluğuna dair bir kanıt değildir. Bilim tarihi, ilk başta azınlık tarafından kabul edilen, ancak doğruluğu sonradan herkes tarafından anlaşılan gerçeklerle doludur.

Konunun bir diğer yönü ise, bugün evrim teorisinin sanıldığı gibi "tüm bilim dünyası tarafından kabul edilen bir teori" olmayışıdır. Son 20-30 yıl içinde, evrim teorisini reddeden bilim adamlarının sayısı hızla artmaktadır. Bunların çoğu evrendeki ve canlılardaki kusursuzluğu görerek, Darwinizm dogmasından kendilerini kurtarmaktadırlar. Bu bilim adamlarının evrimin geçersizliğini ortaya koyan sayısız çalışması vardır. Her biri başta Avrupa ve Amerika olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerindeki önde gelen üniversitelere mensup olan bu kişiler, biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, anatomi, paleontoloji gibi bilim dallarında uzman olup, kariyer sahibi akademisyenlerdir. Dolayısıyla bilim dünyasının çoğunluğunun evrime inandığı şeklinde bir genelleme yapmak son derece hatalı olur.

Kaldı ki, başta belirttiğimiz gibi, eğer gerçekten evrimciler çoğunlukta olsalar dahi, bunun bir değeri olmaz. Çoğunluğun sahip olduğu anlayışı "mutlaka doğrudur" diye kabul etmek doğru olmaz. Bu gerçeğin evrim teorisini kabul eden Müslümanlar tarafından da biliniyor olması gerekir. Kuran'da bildirildiği gibi, tarihteki pek çok inkarcı topluluk Allah'ı ve dinini inkar etmek için kendilerinin çoğunlukta olduklarını söyleyerek, insanları hak yoldan döndürmeye çalışmışlardır. Allah, bu çarpık mantığa karşı iman edenleri uyarmakta ve çoğunluğa uymanın insanları büyük aldanışlara sürükleyebileceğini şöyle bildirmektedir:

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (Enam Suresi, 116)

6 Nisan 2010 Salı

Evrimcilerin bazı Müslümanları kandırma yöntemleri - 1 -

Günümüzde tüm canlıların evrimsel bir süreç sonucunda meydana geldiklerini savunan Müslümanlar bulunmaktadır. Bunun nedeni bu kişilerin bilgi eksiklikleri, hatalı bakış açıları ve özellikle bilimsel konulardaki bazı yanılgılarıdır. Bunların en başında ise evrim teorisinin bilimsel ve kanıtlanmış bir gerçek olduğu yanılgısı gelir.

Oysa bu kişiler kesin olarak bilmelidirler ki, evrim teorisi günümüz bilimsel gelişmeleri karşısında tüm dayanaklarını yitirmiştir. Gerek moleküler düzeyde, gerekse biyoloji veya paleontoloji alanlarında yapılan araştırmalar canlıların evrimsel bir süreç sonunda meydana geldikleri yönündeki iddiaları tamamen geçersiz kılmıştır. Bilimsel gerçeklere rağmen evrim teorisinin bu kadar gündemde tutulmasının altında yatan neden ise, evrimcilerin yaptıkları demagojiler, yanlış örneklendirmeler, kelime oyunları, kullandıkları çarpık mantık örgüleri ve hatta kimi zaman sahtekarlıklarla halkı yanıltmaya çalışmalarıdır. Evrimcilerin, halk tarafından anlaşılmayan bilimsel terimleri kasten yoğun olarak kullandıkları konuşma ve yazıları analiz edildiğinde, aslında teori lehinde hiçbir delil öne süremedikleri görülür.

Darwinist yayınlar dikkatle incelendiğinde bunu görmek mümkündür. Hemen hiçbir zaman somut bilimsel delillere dayalı bir anlatım yoktur. Evrim teorisinin temel açmazları birkaç cümle ile geçiştirilir, öte yandan doğa tarihi konusunda pek çok masalsı senaryo yazılır. İlk canlılığın cansız maddelerden nasıl meydana geldiği, fosil kayıtlarındaki büyük boşluklar, canlılardaki kompleks sistemler gibi temel konuların üzerinde hiç durmazlar. Çünkü açıklayacakları her ayrıntı amaçlarına ters düşecek ve kendi teorilerinin çürüklüğünü gözler önüne serecektir. Bu yöntemleri, evrimcilerle yaratılış gerçeğini savunan kişilerin karşı karşıya geldikleri tartışmalarda, evrimci yazılarda ya da belgesellerde görmek mümkündür. Zaten evrimcilerin de bilimsellik ya da akılcılık gibi bir endişeleri yoktur. Onlar için önemli olan toplumu evrimin bilimsel bir gerçek olduğuna inandırmak, bunun için de göz boyayıcı bir "bilimsellik" imajı oluşturmaktır.

İşte Müslüman evrimciler de evrim teorisinin bu sözde bilimsel görüntüsünden etkilenirler. Özellikle de Darwinistlerin kullandıkları "evrim teorisine inanmayan dogmatiktir", "evrim teorisine inanmayan bilimsel değildir" şeklindeki asılsız sloganlardan tedirgin olur ve inandıkları gerçekten taviz verirler. Güncellikten uzak bilgilerin, evrim propaganda kitapçığı haline gelen eserlerin etkisinde kalıp, evrimin canlılığın oluşumunu açıklayabilen tek teori olduğunu sanırlar. Bilim dünyasında yaşanan gelişmeleri, evrim teorisindeki çelişkileri ve bu teorinin iddialarının tüm geçerliliğini yitirdiğini bilmediklerinden kendilerince din ile evrimi bağdaştırmaya çalışırlar.