25 Ocak 2012 Çarşamba

Tevazu kolay ve rahat bir hayat getirir 2

Şeytan ise secde etmekte direnmiş ve mazeret olarak şunları söylemiştir:

Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad Suresi, 76)

Ayette de bildirildiği gibi, şeytan kendisini diğer yaratılmışlara göre üstün gördüğü için, Allah'ın emrinden dahi çıkabilecek kadar azgınlaşmıştır.

Kur'an'da kendilerini üstün zannettikleri için sapanlardan da söz edilmektedir. Örneğin, Yahudi ve Hıristiyanlar, "Biz Allah'ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz..." (Maide Suresi, 18) diyerek sapmaktadırlar. Ancak, onlar da dahil olmak üzere bütün insanlar, Allah'ın yarattığı aciz varlıklardır. Her insan Allah'a muhtaçtır ve Allah'ın kendisi için yarattığı kaderi izler. Hiçbir insan kendi kendine bazı özellikler kazanıp sonra bunlarla üstünlük kazanamaz. İnsanların üstünlüğü ancak Allah'a yakınlıkta, takvada gösterdikleri çaba ile ölçülebilir.

Allah'ın kendisini ayrıcalıklı ve üstün zannedenlere Kuran'da verdiği cevap şöyledir:

"... Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azablandırıyor? Hayır, siz O'nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır. Son varış O'nadır." (Maide Suresi, 18)

Kibirli insanlar, dünya hayatında hiçbir emellerine erişemedikleri gibi, en önemlisi Allah'ın sevgisini de kaybederler. Allah bir ayetinde bunu şöyle bildirir:

"İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Lokman Suresi, 18)

Tevazulu insanlar ise, kibirli insanların yaşadıkları sıkıntı ve baskıları hiçbir zaman yaşamazlar. Elbette ki her insan herşeyin en güzeline sahip olmayı, herşeyin en iyisini yapmayı ister. Ancak bunları dünyevi hırslarını tatmin etmek, insanların gözlerinde büyümek ve bundan dolayı saygı görmek için yapanlar büyük bir kayıp içindedirler. Mütevazi bir insan ise bunların hepsini Allah'ı razı etmek ve sevap kazanmak için ister. Bir şey başardığında veya güzel bir özelliğe sahip olduğunda, bunların hiçbirinin kendisinden olmadığını, her birinin Allah'ın kendisine lütfettiği nimetler olduğunu bilir. Bunları kendisine veren, kaderinde kendisine başarı, güzellik ve nimet yaratan Allah'a şükreder. Dolayısıyla bunlardan herhangi birini kaybettiğinde de mutsuz olmaz. Bunun da kendisi için bir deneme olduğunu bilir ve tevekkül eder. Ne başarıyı ne de başarısızlığı, ne güzelliği ne de çirkinliği sahiplenmez. Hepsinin dünya hayatında kendisini denemek için yaratılan olay ve görüntüler olduğunu bilerek, bu inancının kendisine verdiği huzur ve rahatlığı yaşar.

Bediüzzaman da kibirli ve mütevazi insanların yaşamları arasındaki farkı kısaca şöyle özetler:

"Kendini beğenen belayı bulur, zahmete düşer. Kendini beğenmeyen safayı bulur, rahmete gider." (Mektubat, s.301)

18 Ocak 2012 Çarşamba

Tevazu kolay ve rahat bir hayat getirir 1

Kibir ve büyüklenme bir insana en çok zulüm ve sıkıntı yaşatan kötü ahlak özelliklerindendir. Tevazu ise, tam aksine, insana huzur ve rahatlık getirir. Kibirli bir insan, herşeyden önce tüm özelliklerini kendine ait zanneder. Örneğin zekasının Allah'ın kendisine verdiği bir nimet olduğunu düşünüp şükredeceğine, zekasıyla övünür. Bu özelliğini gözünde büyüterek çevresindekileri kendisinden küçük görür ve aşağılar. Bu karakterinin bir sonucu olarak, çevresindeki insanlar tarafından sevilmez, itici bulunur. Belki, kibirli tavırlarından dolayı bazı kimseler yanında ezilip, saygı gösteriyor olabilirler. Ancak kibirli insana gösterilen saygı, içten, samimi, gerçekten o kişiye hürmet duyulduğu için gösterilen bir saygı değildir; aksine onun kibirinin, azametinin şerrinden kurtulabilmek için uygulanan bir davranış şeklidir. Dolayısıyla kibirli insanların gerçek, samimi, içten bir sevgi ile kendilerine bağlı dostları olmaz. Çevrelerinde hep kendilerine göstermelik bir ilgi ve saygı gösteren insanlar olur.

Kibirli insanın kendi kendine yaptığı en büyük zulümlerden biri de, çevresine karşı hep kusursuz ve eksiksiz görünmeye çalışmasıdır. Örneğin yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi, zekası ile kibirlenen bir insan daima en zeki olma iddiasındadır. Asla hata yapmayı kabullenemez. Bir hata yaptığında bunun insanlar tarafından fark edilmemesi için elinden geleni yapar, hatta yalan söyleyerek çok küçük durumlara düşer. Oysa insan son derece aciz, eksikliklere sahip ve bu dünya hayatında her an denenen bir varlıktır. Dolayısıyla hayatı boyunca birçok eksikliği ve hatası olması son derece doğaldır. Bunları diğer insanların gözünden saklamaya çalışmak ise son derece anlamsız ve gereksizdir. Allah'ın herşeyi gören ve bilen olması, insanın aciz ve eksikliklerle dolu bir varlık olduğunu kavraması, ve insanların gözünde ne olduğunun değil, asıl Allah Katındaki yerinin önemli olduğunu bilmesi, insanın üzerindeki bu zulmü kaldırarak, yaşadığı hayatı kolay ve huzurlu hale getirir.

İnsanların nefislerinde yer alıp onlara en büyük sıkıntıyı yaşatan hislerden biri ise kendisini bazı özelliklerinden dolayı diğerlerine göre daha değerli bulmasıdır. Bu, aslında şeytanın da bir özelliğidir. Allah, Hz. Adem'i yarattığında şeytana ve tüm meleklere Hz. Adem'in önünde secde etmelerini emretmiştir. Melekler, Allah'ın güzel ahlakla yarattığı varlıklar olarak hemen secde etmişlerdir.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Bazı İslam alimlerinin Hz. Mehdi'nin gelişi ile ilgili izahları 2

Ünlü İslam alimlerinin, bu açıklamaların yanı sıra, Hz. Mehdi'nin gelişi ile ilgili konuların ehl-i sünnet inancı olduğuna dair de detaylı açıklamaları mevcuttur. Bu açıklamalardan birkaçını şöyle sıralamak mümkündür:

Ebu Muhammed Hasan b. Ali el-Berbehari Hanbeli "Şerh'üs-Sünnet" isimli kitabında ehl-i sünnet inançlarını sıralayarak şöyle yazıyor: "...Ve Meryem oğlu İsa'nın gökten ineceğine, Deccal'ı öldüreceğine ve Muhammed (SAV) oğullarından Kaim'in (Mehdi) arkasında namaz kılacağına inanmak." (Casim Mühelhil, el-Burhan..., c. 1, s. 426)

Doğru hadislere dayanılarak, kesin olarak inanılan bir konu da (zuhur edecek olan) Mehdi'nin varlığıdır. Onun zamanında Deccal ve Mesih de ortaya çıkacaktır. (İbni Hacer, Ahmed b. Muhammed Haytemi Şafii, el-Kavl'ül-Muhtasar fi Alamat'il Mehdiyyül-Muntazar, s. 74)

Eb'ul-Eşbal Ahmed Muhammed Şakir "Şerh-i Müsned-i İmam Ahmed" isimli kitabında: Birçok sahabeden doğru senetlerle ulaşan doğru sünnete göre: (Mehdi'ye inanmak) kanıtlanmış, bunun doğruluğundan kuşku duymak kimsenin haddinde değildir.
(Casim Mühelhil, el-Burhan... Mukaddimesi, c.1, s. 343)

Demek ki, Mehdi'nin zuhur edeceğine inanmak vaciptir, ona inanmak Peygamber (sav)'in buyruğunu doğrulamak için gereklidir. Nitekim bu konu ehl-i sünnet inanç kitaplarında kaydedilmiş ve kanıtlanmıştır. (Eb'ul-Feyz Ahmed b. Muhammed Ğumari Şafii, İbraz'ül-Vehm'ül-Meknun, s. 3-4)

İslam alimlerinin Hz. Mehdi'nin gelişi ve yapacakları hakkındaki hadisler ile ilgili yaptıkları bu izahlar kuşkusuz son derece önemlidir. Ancak daha da önemlisi Peygamberimiz (sav)'in ahir zaman ve Hz. Mehdi ile ilgili hadislerinin günümüzde tek tek ve birbiri ardı sıra gerçekleşiyor olmasıdır. Kuşkusuz bu olayların Peygamberimiz (sav)'in bir mucizesi olarak gerçekleşmesi, doğrulukları üzerinde herhangi bir şüpheye imkan bırakmamaktadır.

3 Ocak 2012 Salı

Bazı İslam alimlerinin Hz. Mehdi'nin gelişi ile ilgili izahları 1

Birçok büyük İslam alimi ahir zamanda Hz. Mehdi'nin gelişinde hiçbir şüphe olmadığını ifade eden açıklamalar yapmıştır. Bunların arasında en ünlülerinden biri Muhyiddin Arabi'dir. Futuhat-ı Mekkiye isimli eserinde Muhyiddin Arabi şöyle söylemektedir:

Muhakkak ki, yeryüzü zulüm ve haksızlık ile dolduğu sırada Allah'ın halifesi kıyam edecek, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak... Genel kazancı halka arasında eşit olarak paylaştıracak, halka adaletle hükmedecek ve anlaşmazlıklarda hakemlik edecek... Allah onun işini bir gecede düzene koyacak, zafer hep onun önünde yürüyecek... Ayağını Peygamberin ayağının yerine koyacak (onun izinde yürüyecek) ve hiçbir zaman sapmayacak... Dağınık dinleri (batıl inançları) ortadan kaldırıp, sadece hak dini hakim kılacak... (Muhyiddin Arabi, el-Futuhat El Mekkiye, 366. bab, C.3, s. 327-328)

Bu konuda açıklama yapan bir diğer kişi ise Mısırlı ünlü yazar Şeyh Mansur Ali Nasif'tir. Bir eserinde Mehdilik inancını şu şekilde tanımlamaktadır:

Ehl-i Beyt'ten Mehdi adında bir zat kaçınılmaz olarak zuhur edecek, İslam topraklarına hakim olacak, Müslümanlar kendisini izleyecek ve O, Müslümanlar arasında adaletle, hakkaniyetle davranacak, dini sağlamlaştıracak. Ondan sonra Deccal ortaya çıkacak ve Mesih (Hz. İsa) inerek Deccal'ı öldürecek veya öldürülmesinde Mehdi'ye yardım edecektir. (Et-Tac'ül-Camiü Lil-Usul, c.5, s.341)

Mısır el-Ezher Üniversitesi İnançlar Kürsüsü'nde öğretim görevlisi olan yazar Seyyid Sabık ise, İslam Konferansı tarafından seçilmiş bir kitap olarak yayınlanan el-Akaid'ül İslamiyye (İslam Akaidi) isimli kitabında Hz. Mehdi'nin gelişi ile ilgili şu açıklamaları yapmaktadır:

Mehdi hakkında sözün özü şu ki; O, zamanın sonunda, pek yakında zuhur edecektir... Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolmuş iken, O, adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır. O muhakkak surette İslam kanununu ortaya koyacak ve yıpratılmış olan Peygamber sünnetini canlandıracaktır. (El-Akaid'ül-İslamiyye, s. 250)

Alaeddin Ali b. Hişam Muttaki Hindi de, "er-Reddü" isimli kitabında şöyle demiştir:

Allah'ın rahmeti sana olsun bil ki; vaad edilen Mehdi'nin varoluşunda hiç kuşku yoktur. Üç yüz hadis ve eserle hatta daha fazlası ile bu kanıtlanmıştır. (Casim Mühelhil, el-Burhan, c. 1, s. 339 / Mehdilik ve İmam Mehdi, s. 328)

Ünlü İslam alimlerinin, bu açıklamaların yanı sıra, Hz. Mehdi'nin gelişi ile ilgili konuların ehl-i sünnet inancı olduğuna dair de detaylı açıklamaları mevcuttur. Bu açıklamalardan birkaçını şöyle sıralamak mümkündür:

Ebu Muhammed Hasan b. Ali el-Berbehari Hanbeli "Şerh'üs-Sünnet" isimli kitabında ehl-i sünnet inançlarını sıralayarak şöyle yazıyor: "...Ve Meryem oğlu İsa'nın gökten ineceğine, Deccal'ı öldüreceğine ve Muhammed (SAV) oğullarından Kaim'in (Mehdi) arkasında namaz kılacağına inanmak." (Casim Mühelhil, el-Burhan..., c. 1, s. 426)

Doğru hadislere dayanılarak, kesin olarak inanılan bir konu da (zuhur edecek olan) Mehdi'nin varlığıdır. Onun zamanında Deccal ve Mesih de ortaya çıkacaktır. (İbni Hacer, Ahmed b. Muhammed Haytemi Şafii, el-Kavl'ül-Muhtasar fi Alamat'il Mehdiyyül-Muntazar, s. 74)

Eb'ul-Eşbal Ahmed Muhammed Şakir "Şerh-i Müsned-i İmam Ahmed" isimli kitabında: Birçok sahabeden doğru senetlerle ulaşan doğru sünnete göre: (Mehdi'ye inanmak) kanıtlanmış, bunun doğruluğundan kuşku duymak kimsenin haddinde değildir. (Casim Mühelhil, el-Burhan... Mukaddimesi, c.1, s. 343)

Demek ki, Mehdi'nin zuhur edeceğine inanmak vaciptir, ona inanmak Peygamber (sav)'in buyruğunu doğrulamak için gereklidir. Nitekim bu konu ehl-i sünnet inanç kitaplarında kaydedilmiş ve kanıtlanmıştır. (Eb'ul-Feyz Ahmed b. Muhammed Ğumari Şafii, İbraz'ül-Vehm'ül-Meknun, s. 3-4)

İslam alimlerinin Hz. Mehdi'nin gelişi ve yapacakları hakkındaki hadisler ile ilgili yaptıkları bu izahlar kuşkusuz son derece önemlidir. Ancak daha da önemlisi Peygamberimiz (sav)'in ahir zaman ve Hz. Mehdi ile ilgili hadislerinin günümüzde tek tek ve birbiri ardı sıra gerçekleşiyor olmasıdır. Kuşkusuz bu olayların Peygamberimiz (sav)'in bir mucizesi olarak gerçekleşmesi, doğrulukları üzerinde herhangi bir şüpheye imkan bırakmamaktadır.