23 Şubat 2010 Salı

Çamurlu suyun kendisini mikroskop ile inceleyebileceği teorisi

Dünya'da bir kısım insan bir şehrin kompleks yapısı ile karşılaştırılan hücre yapısının tesadüfler sonucu meydana geldiğini iddia etmekteler. Bir şehrin içerisinde her an trafik kazaları, elektrik kesintileri, su kesilmeleri gibi binlerce aksaklık görülürken, hücrenin içerisinde tek bir aksaklık bile meydana gelmez. Bu mükemmel işleyişin tesadüflere dayandıran kişilerin aslında söyledikleri şudur; 'çamurlu suda tesadüfen hücre oluştu, hücre gelişti, kaş -göz-kulak-bacak oluştu, sonra çamurlu su elektron mikroskobunu yaptı ve sonra bu çamurlu su kendisinin nasıl geliştiğini elektron mikroskobunda inceledi.' Özetle bir kısım insana çamurlu suyun elektron mikroskobunun başına geçip kendi ceddini araştırması gayet normal görünmektedir. Bu kişilere göre bir kova çamurlu su konulur ve yüz milyon yıl geçerse bu kovanın içinden insanlar, tavşanlar, aslanlar, balinalar, yengeçler, böcekler, ağaçlar, karpuzlar, elmalar ve milyonlarca çeşit canlı altın oranla yani mükemmel bir simetri ve eksiksiz bir yapı ile çıkabilir.

Evrim teorisi halklara kabul ettirilmeye çalışılırken sürekli olarak sahtekarlıklara başvurulmuştur. Bu sahtekarlığın en büyük olanı tabi ki yukarıda bahsettiğimiz gibi bir hücrenin tesadüfler sonucu çamurlu sudan oluşabileceği saçmalığıdır. Yine ikinci büyük sahtekarlık canlılığın hiçbir zaman evrimleşmediğini her zaman mükemmel yapıda olduklarını gösteren 300 milyon fosilin varlığının gizlenmesidir. Bu fosiller yıllarca müzelerin bodrum katlarında saklanmış, canlılığın aniden toplu bir biçimde yeryüzünde başladığı yani yaratıldığı insanlardan gizlenmek istenmiştir.

Evrim teorisini kanıtlayacak hiçbir bilimsel bulguya sahip olmayan Darwinistler kendilerine çare olarak sahte fosiller oluşturma çabasına gitmişlerdir. Bu fosillerden biri Nebraska'da bulunan bir domuza aittir. 1922 yılında bulunan bir azı dişinin insan ve maymunun ortak özelliği taşıdığı iddia edildi. Bu dişe "Nebraska Adamı" adı verildi. "Latince bilimsel" ismi de hemen üretildi: Hesperopithecus haroldcooki. Bu dişe dayanarak Nebraska Adamı'nın hatta ailesinin de rekonstrüksiyon resimleri çizildi.

Evrimci çevreler bu "hayalet adamı" o derece benimsediler ki, William Bryan isimli bir araştırmacı, tek bir azı dişine dayanılarak bu kadar peşin hükümle karar verilmesine karşı çıkınca, bütün şimşekleri üzerine çekti.

1927'de iskeletin diğer parçaları da bulundu. Bulunan yeni parçalara göre bu diş ne maymuna ne de insana aitti. Dişin, yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir türüne ait olduğu anlaşıldı. Sonuç olarak Nebraska adamının tüm çizimleri literatürden çıkarıldı.

Son olarak bu aldatma projesini 'Ardi' isimli bir maymun fosili ile tekrar yürürlüğe koymuşlardı. Buldukları parçalanmış bir leğen kemiğini dik yürüyebilecek şekilde insan maymun arası bir varlık olarak resmetmişlerdi. Ancak yapılan bu sahtekarlık da kısa bir süre içinde ortaya çıkarıldı. Hem de doğrudan Darwinist bilim adamları tarafından. Konu ile ilgili detaylı bilgi bilim dünyasından özür nitelikli bir yazı ile Scientific American Dergisinin Kasım 2009 sayısında yayınlandı. Böylece Darwinistlerin 150 yıldır sahtekarlık illetinden hala kurtulamadıklarını bizler de yakinen görmüş olduk.

16 Şubat 2010 Salı

Evrim teorisine inananların sayısı her geçen gün azalıyor - 2

Darwinist etkinin gittikçe zayıflamasına neden olan etkenlerden biri de 2007 yılından beri devam eden ve 2014 yılına kadar şiddetini arttırarak etkisini göstereceği İMF tarafından açıklanmış olan ekonomik krizdir. ABD'de bankaların, kredi kurumlarının, büyük şirketlerin çökmesinin ardından ekonomiyi kurtarmak için gerekli olan kaynağın miktarı milyarlarca Amerikan doları olarak açıklandı. Şu an ise trilyon hesabı ile Amerikan doları gerekli miktar olarak bildiriliyor. Ekonomik krizin etkisinden kurtulmak için finansal çözümlerin fayda vermediğini anlayanlar bu krizden kurtulmak için Allah'a yönelmeye başladılar. Amerika sokaklarının köşe başlarına dua kabinleri kuruldu. İngiltere Kilisesi'nin lideri Dr. Rowan Williams'ın halka tavsiye ettiği duadan bazı bölümler şöyle: "Tanrım, tüm dünyada sulh ve sükunetin bozulduğu günlerde yaşıyoruz... Fiyatlar yükselirken, borçlar artarken, bankalar batarken, işler kaybedilirken huzuru bize hediye et... Sevgi gösteren Tanrım, korkularımızda bizi yalnız bırakma, dualarımızı duy, Karanlıkta ışık ve ayağımızın altından kaymakta olan kumun içinde bize manevi güç ver... Gerçek sevincin bulunacağı yerde kalplerimizi onar... Amin"

Kendilerini paralara hükmeden çok güçlü gören insanlar ekonmik kriz nedeniyle birden gücün kendilerine ait olmadığını hissetmişlerdir. İnsanlar kendilerine dokunan zarara engel olamayınca, ekonomi de dahil tüm gücün sahibinin Allah olduğunu daha iyi anlamışlardır. Bu anlayış ve his onları başlarını kaldırıp çevrelerine bakmalarına ve etraflarında gördükleri muazzam düzeni daha iyi değerlendirmelerini sağlamıştır. Akıl özellikleri taşıyan, fizikçileri-biyologları-kimyacıları kendine hayran bırakan her yapının kaynağı sonsuz akıl sahibi Yüce Allah'tır. "Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir." (Enam Suresi, 17)

9 Şubat 2010 Salı

Evrim teorisine inananların sayısı her geçen gün azalıyor

Son zamanlarda dünyada pek çok bilimadamı, filozof ve yazar artık evrim teorisine inanmadıklarını, Allah'a iman ettiklerini açıklıyor. Bu kişilerden bazıları ateist oldukları dönemde topluma verdikleri zararı hayatlarının geri kalan bölümünde telafi etmeye çalışacaklarını belirtiyorlar. Dünyada komünist ideolojinin etkisinin kalkmasıyla tüm ülkelerin zihinlerinde bir açılma meydana geldi.

Ateizm 1990'ların başından itibaren özellikle Büyük Patlama teorisinin doğruluğunun Cobe uydusu ile kesin olarak belirlenmesinin ardından, büyük bir yenilgiye uğradı. Bu gelişmenin ardından evrim teorisi ile ilgili olarak dünya çapında bir propaganda çalışması başlatıldı. Hiçbir paleontolojik delile dayanmayan kayıp halka yalanları birbirlerini takip etti. Evrim teorisi hiçbir bilimsel delili olmadan yıllarca savunulmasının tek nedeni ideolojik nedenlerle savunulmasıdır. Bu güne kadar insanların gözlerinin önünde tüm açıklığıyla duran yaratılış gerçeğini doğrulayan deliller saklanmaya çalışılmıştır.

Özellikle son aylarda her geçen gün sanat camiasından veya köşe yazarlarından yeni bir kişi daha evrim teorisinin ne kadar büyük bir yanılgı ve aldatmaca olduğunu anladıklarını beyan etmektedirler. Türk milletinin hiçbir zaman evrim teorisine inanmamış bir halk olması dolayısıyla, sözkonusu yazarlar veya sanatçılar halkımızdan güç alarak ateist oyunların daha fazla bir parçası olmamaya karar vermişlerdir. Milletimiz yeryüzünde ve gözyüzünde bulunan birbirinden harika yapıların 'tesadüfler' sonucu oluşamayacağını bilecek basirete sahip bir millettir.

Darwinistler bu teoriyi bir bilim olarak değil, bir inanç olarak desteklediklerini pek çok defa itiraf etmişlerdir. Bu itiraflardan biri Harvard Üniversitesi'nden genetikçi Richard Lewontin'e aittir;

"Bizim materyalizme olan inancımız var, 'a priori (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz." (R.Lewontin,The Demon-Haunted World, s.28)

Bizzat Darwin'in kendisi kainatta gördüğü bütün mükemmel yapılardan son derece rahatsızlık duymuş, bu yapıların mükemmelliğinin evrim ile asla açıklanamayacağını anlamış ve teorisini bir paçavra olarak nitelendirmiştir. Yıllardır hem Charles Darwin'in itiraf niteliğinde beyanları bilinmesine hem de evrim teorisini ispatlayacak hiçbir fosil kaydı bulunmamasına rağmen kör bir mücadele yürüten evrimciler, son yirmi yıl içinde müthiş moral çöküntüsüne uğradılar. Bilimsel gelişmeler hücrelerin içindeki mükemmel yapıyı, dna'nın hiç bir bilim adamının çözemediği karmaşıklığını, elektronların yaratıldıkları ilk günden itibaren bir kere bile durmadan saniyede 1000 km hız yaptıklarını ortaya koydu. Bu bilimsel gerçekler insanların zihinlerinde zorlama bir inanç olarak kabul edilmiş olan canlıların tesadüfler sonucu var olduğu düşüncesini sildi.

2 Şubat 2010 Salı

Türkiye'de yaşanan İslam ahlâkı

Türkiye'nin neresine giderseniz gidin her köyünde mükemmel ağırlanırsınız. Ülkemizin misafirperverliğinin ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Sadece bu ahlakı görüp yaşamak için yurtdışından gelen turistler bulunmaktadır. Çoğu turist de sırf bu nedenle ülkemize kalıcı olarak yerleşmekte, kendi vatanlarına bir daha geri dönmemektedirler. Bizim milletimiz yüzyıllardır İslam'ın güzel ruhu ile bütünleşmiştir. Kuran ahlakı tüm tavırlarına yansımıştır. Türkiye'nin bu durumu diğer İslam ülkelerine de örnek teşkil etmektedir. Türklerin şefkate, merhamete, sevgiye, dostluğa, yardımseverliğe, kardeşliğe çok önem vermeleri İslam anlayışının bir gereğidir.

İslam ahlakının yayılmasına engel olmak isteyen insanların hayatlarına baktığınızda materyalist yaşamın üzerlerinde nasıl bir yıkıcı etki oluşturduğunu çok açık görebiliyoruz. Allah inancı ile kalbi dolu olan bir kişinin herhangi bir olaydan üzüntüye kapılması, korkması, sinirlenmesi gibi hisler yaşadığı görülmez. Çünkü yaşamına kendisinin üzerinde çok büyük bir gücün, Yüce Allah'ın hakim olduğunu bilir. Allah tarafından sevilen ve korunan bir Müslümanın, yaşadığı hayat boyunca sevinç ve iman mutluluğunun dışında başka bir duygu yaşaması mümkün değildir. Materyalist bir yaşamda iç dünyanın daimi stresli olduğu, korkularla kaplı, ince hesapların yapıldığı, kafanın içten pazarlıklarla dolu olduğu, zifiri karanlık bir dünya oluşur. Bu ruh hali kişiyi yıpratır, ruh sağlığını da fazlasıyla bozar. Ruhi açıdan zayıf olan bu kişiler , başka insanlara karşı da sevgisiz ve soğuk olurlar. Onlardan güzel bir mimik, nezaket, takdir görmek veya mağdur durumdayken yardım görmek neredeyse imkansızdır.

Milletimizin şefkati ve insaniyeti ile tanınan bir ülke olmasının nedeni materyalist bir hayattan uzak olmasıdır. Halkımız muhafazakarlık karşıtı yapılan her türlü çaba ve provokasyona rağmen manevi köklerinden kopartılamamıştır. Bu kökler Osmanlı İmparatorluğunu da aşıp Selçuklulara dayanacak kadar eskidir.

Said Nursi Türklerin yaşadığı iman coşkusuna inanan ve bu özelliklerinden dolayı özel bir kaderleri olduğunu belirtmiştir. Bu görüşünde en büyük dayanağı Peygamberimiz (s.a.v)'in hadisleridir. Bediüzzaman, Müslüman Türk Milletinin manevi şahsiyetine olan inancını şöyle dile getirmiştir:

"Allahü Zülcelal Hazretleri, Kuran-ı Kerim'de öyle bir kavim göndereceğim ki onlar Allah'ı, Allah'ta onları sever" buyurmuştur (Maide Suresi, 54). Ben de bu beyan-ı İlahi karşısında düşündüm. Bu kavmin bin yıldan beri Alem-i İslam'ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım."

Peygamberimiz (s.a.v), Türkler hakkında şöyle buyurmuşlardır;

"Ey Ali ! Sizler Beni Asfar (Rumlarla) çarpışacaksınız. Oysa sizden sonra onlarla asıl çarpışacak ( bir millet ) "İSLAMIN YÜZ AKLARI" uluları gelir. Onlar öyle kimselerdir ki Allah yolunda mücadele etmekten; ne bir kınayanın kınamasından ve ne de onlarn dedikodusundan aska çekinmezler" ( İbn Kesir )

Halkımız, Peygamberimizin (s.a.v)'in sevdiği bir millet olmanın haklı gururunu yaşamalı, bu sevginin asıl nedeni olan Kuran ahlakına sıkı sıkıya sarılmalı ve hükmedenlerin hakimi olan Yüce Allah'ın yeryüzüne salih kullarını hakim kılacağını unutmamalıdır:

"Andolsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık." (Enbiya Suresi, 105)