27 Şubat 2007 Salı

Birbiriyle uyum içinde yaratılmış olan canlılık

Yeryüzündeki tüm varlıkların birbirleriyle uyum içerisinde olmaları, tek yaratıcı güç olan Allah’ın varlığının delillerindendir. Allah yarattığı tüm varlıkları, birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılı bir alem içerisinde kılmıştır. Varlık aleminin sayıca çokluğu düşünülürse, yaşanan uyumun ne kadar büyük olduğu anlaşılabilir.

Gezegenimizde şu ana kadar 1.5 milyon canlı türü tespit edilmiştir ve bilim adamları bu miktarın 100 milyona kadar çıkabileceğini belirtmektedirler. Her geçen gün okyanus derinliklerinde veya volkan kenarlarında yeni canlı türleri bulunmaktadır. Var olan canlı türlerinin isim ve bilgi listesi dahi henüz yapılamamıştır. Çünkü böyle bir katalog 60 metrelik bir kütüphane rafını dolduracaktır. Ve bu bilgiler sadece kabaca tanımlama bilgileri olacaktır, öyle ki canlıların DNA dizilimlerini yazmak için yeryüzündeki sayfa miktarı yetmeyecektir. Bilim adamları canlılık hakkında toplanan trilyonlarca bilginin yalnızca okyanusdaki tek bir damla kadar olduğunu söylemektedirler. Yine Allah’ın yaratmasındaki bollukla ilgili olarak doğada yiyecek olarak faydalandığımız bitki miktarından bahsedebiliriz. İnsanoğlu beslenmek için bugüne kadar 7.000 bitki türünden faydalanmıştır. Buna karşın yenilebilir bitki türlerinin 75.000 olduğu tahmin edilmektedir. Rabbimiz sonsuz yaratma gücü hakkında Kehf Suresinde bizlere şöyle bildirmiştir:

De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce elbette deniz tükenirdi. (Kehf Suresi, 109)

Bu sayı ile, belirlenmesi mümkün olmayan varlık alemindeki mucizevi uyum, insanlara yeryüzünde ve gökyüzünde tüm mülkün sahibinin Allah olduğunu göstermektedir. Kur’an’da Allah mükemmel bir biçimde varlıklarını sürdüren gök ve yer için şöyle bildirmektedir:

Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. (Enbiya Suresi, 22)

Dünya milyarlarca parçalı bir yapbozun tamamlanmış hali gibidir. Her bir parçayı tamamlayacak başka bir parça hazırdır. Örneğin yağmur ormanlarında ağaçların, ağaçlardaki epifitlerin (toprakta köklenmeye gereksinim duymayan bitkiler) ve mantarların, maymunların, vampir yarasaların, kartalların, papağanların, ırmaktaki timsahların, piranaların ve nilüferlerin, gözle görülmeyen mikroorganizmaların, içinde yaşadıkları bu dev ekosisteme hepsinin farklı katkıları vardır. Burada çok hassas dengeler söz konusudur. Yağmur ormanı tüm bu türlerle birlikte var olur. Tek bir türün bile ortadan kalkması birçok dengeyi bozabilir. Ormandaki bazı türler arasında öyle büyük bir uyum vardır ki, biri olmadan diğeri de yaşayamayacak kadar birbirlerine bağımlıdırlar. Yağmur ormanındaki ağaçların % 90'ı tohumlarını yaymak için hayvanlara ihtiyaç duyarlar. Diğer taraftan, böcek larvaları, tırtıllar, kuşlar ve diğer hayvanlar da bu ağaçların tohumlarıyla beslenirler. Örneğin, incir ağacı türleri ile incir sineği türleri birbirlerine öylesine bağımlıdırlar ki, ayrı olarak soylarını devam ettiremezler. İncir sinekleri olmasa incir ağaçları kendi kendilerini dölleyemezler; incir ağaçları olmasa incir sinekleri doğal yaşam alanlarından yoksun kalırlar. Tropikal bölgelerdeki 900'den fazla incir türünün her biri için farklı bir tür incir sineği bulunur.

Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekir: İncir sineğinin vücut ve ağız yapısı ile çiçeğin yapısı ve üreme organları; böceğin uçuş programı ile çiçeğin açış zamanlaması gibi özellikler tam bir uygunluk içindedir. Türler arasındaki bu birebir uyumu açıklamak ise, Darwinizm için her zaman dev bir sorun olmuştur. Bu olgunun tek bir açıklaması vardır: Bitkiler ve hayvanlar arasındaki uyum, üstün akıl sahibi Allah’ın rahmetidir. Bu sistemin zaman içinde küçük değişimlerle, evrimin şuursuz mekanizmalarıyla gelişme ihtimali yoktur.

Bu olağanüstü varlıklardan başka biri Xanthopan morganii adlı bir kelebek türüdür ve bir tür Madagaskar orkidesiyle arasında hayati bir bağ vardır. Bu kelebek nektar toplarken 30-35 cm uzunluğundaki hortumunu bu orkidenin yaklaşık 30 cm derinliğindeki çiçeğinin içine doğru uzatır ve onun döllenmesini sağlar. Çiçeğin derinliğindeki yumurtanın döllenmesi için, bu orkide, bu uzunlukta hortumu olan bir böceğe ihtiyaç duymaktadır; yani her iki türün birbirleriyle uyum içinde olmaları zorunludur. Evrimciler bu durum karşısında çıkmazdadırlar. Çünkü birbirinden ayrı olan bu iki türün, birbirlerine paralel bir "evrim süreci"ni hem de eş zamanlı bir şekilde geçirmeleri mümkün değildir.

Evrim teorisine göre Madagaskar orkidesinin söz konusu kelebeğin çok kısa bir boya ve hortuma sahip atalarının bulunması ve her iki türün de birbirleriyle eş zamanlı olarak uzamaları, bunun için kelebeğin ve orkidenin eş zamanlı olarak hortum veya kanal boylarını uzatan mutasyonlara maruz kalmaları, bu mutasyonların bu canlılarda (hiç örneği görülmemiş bir şekilde) sadece yararlı bir değişiklik yapması; mutasyona uğrayan bireylerin aynı yerde ve yanyana bulunmaları; birbirleri ile temasa geçmeleri; diğer mutasyona uğramamış bireylere göre daha avantajlı olup çoğalmaları ve bu sözde mutasyon-seleksiyon sürecinin milyonlarca yıl boyunca hep tesadüfen "hatasız" olarak devam etmesi gerekir.

Buna inanmak, bir kilit ile onu açacak olan anahtarın ayrı ayrı ve birbirlerine uyumlu bir biçimde "tesadüfen" oluştuklarına inanmaktan çok daha zordur. Oysa, açıktır ki, aklın gereği, birbirine büyük uyum içinde bulunan bu iki yapının tek bir yaratıcısı olduğunu kabul etmektir. Bir diğer deyişle, aklın gereği, orkidenin ve kelebeğin birbirlerine uyumlu olarak Allah tarafından yaratıldıklarını kabul etmektir.

20 Şubat 2007 Salı

Canlılığın Devamını Sağlayan Mikroskobik Varlıklar

Yeryüzündeki muazzam canlı çeşitliliğini anlamak için yağmur ormanlarında veya denizin altında keşif yapmak, mikroskop ya da teknolojik cihazlar kullanmak zorunlu değildir. Bilinçli bir insanın, çevresindeki bitki ve hayvan türlerine bakması bile çeşit çeşit canlılarla dolu bir dünyada yaşadığını kavraması için yeterlidir. Ancak çoğu insan ya bu açık gerçeği görmezden gelir ya da bunun üzerinde düşünmeye gerek duymaz ve böylece büyük bir hataya düşer. Çünkü biyoçeşitlilik, yeryüzündeki sayısız dengeler ve insan yaşamı açısından olmazsa olmazdır. Farklı canlı türleri sayesinde neler elde ettiğimizi ve bunların yok olduğu takdirde neler kaybedeceğimizi düşünürsek, biyolojik çeşitliliğin değeri daha iyi anlaşılır.

Çevremizdeki bitki ve hayvan türlerinden çeşitli faydalar elde ederiz. Ancak bir de gözle göremediğimiz veya bilgi sahibi olmadığımız canlılar vardır. Onlar da insanlık için hayati değerde işlemler yapmaktadırlar. Son yıllarda canlıların gerçekleştirdikleri bazı çevre hizmetlerinin ekonomik değerini ölçmeye yönelik çalışmalar yapılmıştır. Söz konusu hizmetlerin çoğu paha biçilemez değerdedir. Yeryüzündeki her ekosistem ve her canlı türü doğrudan veya dolaylı olarak pek çok mikroorganizma çeşidinin faaliyetlerine bağlıdır.

Profesör Paul Ehrlich bu konuya ilişkin şu yorumu yapar:
"Biyolog olmayanlar tarafından çoğu bilinmeyen organizmalar, medeniyet için zorunlu olan ekolojik sistemlerde rol oynarlar." (Paul Ehrlich, “The Loss Of Diversity”)
Toprakta yaşayan bu türlerin çoğu gelişigüzel bir incelemeye bile konu olmamıştır: bugüne kadar hiçbir insan gözü bir mikroskop ile onları incelememiştir, şimdiye kadar hiçbir insan eli onlar için bir isim veya tanım yazmamıştır, ve çoğu insan onları düşünmeye bir an bile vakit ayırmamıştır. Bununla birlikte ciddi gerçek şu ki, onların bize değil, bizim onlara ihtiyacımız var.
Yirmibirinci yüzyılın başında keşfedilen bir biyolojik olgu şöyledir: Okyanus dibindeki çamur tabakasında bulunan bazı bakteri ve arkebakteriler metan tüketmektedir. Böylece bizim için hayati bir faaliyet göstermektedir. Bu mikroorganizmaların her yıl yaklaşık 300 milyon ton kadar metan tükettikleri sanılmaktadır. Uzmanlara göre bu miktar, insanların tarım, çöp gömme, ya da fosil yakıt kullanma yollarıyla atmosfere saldıkları metan miktarına eşittir. Dolayısıyla 20 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde belirtildiği gibi, "Bir zamanlar varlığı olanaksız sanılan bu metan yiyen mikropların, şimdi gezegenin karbon dolaşımı açısından çok önemli olduğu görülmektedir."

Burada dikkat çekici diğer bir olgu da, söz konusu bakteriler arasındaki kusursuz iş birliği ve düzendir. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılın teknolojisiyle anlaşılabilen iş birliği şöyle özetlenebilir: Bakteriler sayesinde (onlardan bazı yapısal farklılıklar taşıyan) arkebakteriler oksijensiz ortamda metanla beslenebilirler; arkebakteriler ise bakterilerin ihtiyacı olan karbonu sağlarlar.

Okyanusların binlerce metre derinliklerinde, oksijenin dahi bulunmadığı çamur katmanında yaşayan bu gözle görülmeyen canlılar durmaksızın insanlar için çalışırlar. Bu tek hücreli canlıların yok olmaları durumunda neler olacağını düşünmek, bunların bizim için önemini açıkça gösterir: Bu mikroorganizmalar ortadan kalktıkları takdirde, açık denizlerin dibinde bulunan büyük miktardaki metan gazı atmosfere karışır, sera etkisi nedeniyle küresel ısınma baş gösterir, dünyanın her yerindeki iklim dengeleri bozulur ve dünya yaşayamayacağımız kadar sıcak bir gezegene dönüşür.

2001 yılında anlaşılmıştır ki, okyanusların altındaki yer kabuğunun içinde bazı bakteri türleri yaşamaktadır. Bu mikroorganizmaların doğal yaşam alanı, deniz yüzeyinin binlerce metre altındaki okyanus tabanının 300 metre derinliğe kadar olan bölümüdür. Yaşam alanlarının yanı sıra, söz konusu canlıların faaliyetleri de insanı hayrete düşürmektedir. Bu bakterilerin besin kaynakları kayalardır; kayaları yiyerek beslenirken tüm canlılar açısından çok önemli bir işi daha gerçekleştirirler: Okyanuslarda, elementlerin ve kimyasal maddelerin dolaşımına önemli katkıda bulunurlar. Dikkat edin, yeryüzündeki yaşam için çok önemli olan bu işlemi yapanlar, tüm laboratuvarlar ve bilim adamları biraraya gelseler bile yapamayacakları bu işi gerçekleştirenler, tek hücreli organizmalardır.

Bilimdeki tüm ilerlemelere rağmen, canlıların ekolojik sistemlerde oynadığı hayati roller yeni yeni anlaşılmaktadır. Bir gerçek ise kesin olarak bilinmektedir. Canlı zenginliğinin oluşturduğu ortam, yeryüzünü insan için gereken tüm şartların biraraya geldiği bir yer haline getirmektedir ve türlerin çeşitliliği insan yaşamını gözeten ilkelerle yaratılmıştır. Tüm bu olguların ortaya koyduğu gerçek ise apaçıktır: Durmaksızın bizim adımıza faaliyet gösteren milyonlarca tür, kendiliğinden veya rastlantıların art arda eklenmesiyle oluşamaz; onları sonsuz ihsan sahibi olan Rabbimiz yaratmış ve hizmetimize vermiştir.
Gözle görülemeyen alemlerdeki her türlü detay, onları yaratan Allah'ın dilediği ve belirlediği şekildedir. Nerede, ne zaman ve hangi sayıda olmaları gerektiğini bilen ve planlayan; onları yeryüzündeki dengelerin düzenlenmesinde ve dünyanın insan yaşamı için elverişli bir ortam olmasında vesile kılan Allah'tır.
Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)


Milli Gazete

13 Şubat 2007 Salı

Mikrodünyalardaki olağanüstü çeşitlilik

Bir çiftlik toprağının 0,5 hektarlık bir alanında yaklaşık olarak birkaç ton canlı bakteri, yaklaşık 1 ton mantar, 100 kg. tek hücreli protozoan hayvanı, yaklaşık 50 kg. maya ve aynı miktarda alg (suyosunu) olduğu hesaplanmıştır. Çok küçük alanlara muazzam çokluk yaratan Allah’tır. İnsanların haberlerinin dahi bulunmadığı okyanus diplerinde çok kalabalık bir canlılık veya hücrelerin içinde inanılmaz miktarda bilgi bulunmaktadır. Yerde ve gökte ne varsa Allah’a aittir ve O dilediği miktarı dilediği yerde yaratmaktadır.

Elimizin altında kitaplar, dergiler, belgeseller bulunmasına rağmen, hal avarlığından bile haberdar olmadığımız milyonlarca canlı türü bulunmaktadır. Örneğin deniz ekolojistleri, denizlerin altında 10 milyon tür canlı yaşadığını tahmin etmektedirler. Öyle bir zenginlik yaratılmıştır ki, bir araştırmada 2100 metre derinlikteki okyanus tabanından alınan her 30x30 santimetrelik numunede 55-135 farklı tür bulunmuştur. Güney Avustralya açıklarındaki bir araştırmada ise, 10 metre karelik deniz zemininde 800'den fazla türün varlığı belirlenmiştir. Bilim adamları okyanus tabanlarının fiziksel olarak bir çölü andırsa da, tür çeşitliliği açısından daha çok tropikal yağmur ormanları ile yarışabileceğini belirtmektedirler. Ancak şu da var ki, okyanusların çok büyük bölümü henüz hiçbir bilimsel araştırmaya konu olmamıştır.

Canlılık denildiğinde, çoğunlukla hayvan ve bitki türleri göz önüne gelir; hatta bazı insanlar canlılığın sadece bunlardan oluştuğunu düşünürler. Oysa, çıplak gözle görülmemelerine rağmen, yeryüzündeki canlıların tamamının kütlesel olarak % 25-50'sini oluşturan bir canlı grubu vardır: Mikroorganizmalar.

Mikroorganizmaların önemli bir bölümünü ise bakteriler oluşturur. Bunlar küresel, çubuksu veya spiral biçimlerde olabilirler; çoğunun boyutu 0.001 milimetreden küçüktür. O kadar küçüktürler ki, bu cümlenin sonundaki nokta kadar bir yere yüz binlercesi sığabilir.

Bakteriler, canlılar arasında en çok çeşitlilik gösteren, fakat en az bilinen gruplardandır. Yirmi birinci yüzyıl teknolojisini bile çaresiz bırakan çeşitlilikleri vardır. Denebilir ki, binlerce bakteri türü ve milyarlarca bakteri bireyi içeren bir gram toprak, mikroskobik düzeyde bir yağmur ormanını andırır. Yani, bir yağmur ormanında karşılaşılan olağanüstü çeşitliliğin bir benzerini, mikroskop altındaki bir tutam toprak parçasında da görmek mümkündür.

Her hücrenin içerisinde inanılmaz küçük bir yer kaplamasına rağmen muazzam bilgi barındıran DNA, Darwinistleri oldukça zora sokmaktadır. Allah yeryüzündeki en küçük alanlarda Kendi aklının ve ilminin sonsuzluğunu insanlara göstermektedir. Bir DNA molekülünün içerisinde 3 milyar farklı konuda bilgi bulunur. Bu bilgiler toplam 1 milyon sayfalık bir seri kitap oluşturabilirler. 1 milyon sayfalık kitap yaklaşık 1000 cilttir. Bu 1000 ciltlik eserin sayfalarını yan yana uzatabilsek, uzunluğu Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'a kadar uzanabilir. Bu 1000 ciltlik eser 24 saat hiç durmadan okunacak olsa, eserin tamamlanması 100 yıl sürer. Bu muazzam bilgi, tek bir tırnağımızda, saçımızın tek bir telinde veya kolumuzun üzerindeki herhangi bir tüyde bulunan "tek bir DNA"ya aittir. 1000 ciltlik bir kütüphane, nasıl gözle göremediğimiz tek bir tüycüğün içinde saklanmış olabilir? Nasıl o tüycüğü meydana getiren tüm hücrelerde ayrı ayrı paketlenebilir, nasıl bizleri oluşturan "tüm diğer hücrelerin" içine sığdırılmış olabilir? Tek başımıza taşımamız mümkün olmayan 1000 kitaba sığacak bilgi, nasıl 100 trilyon kere bedenimize yerleştirilmiştir?

6 Şubat 2007 Salı

Yağmur ormanları

Yağmur ormanı veya tropikal orman denilince ilk akla gelenler, göz alıcı kelebekler, orijinal görünümlü böcekler, rengarenk kuşlar, geniş yapraklı, büyük ve yemyeşil ağaçlardır. Yağmur ormanları ekvatora yakın bölgelerde bulunan, iç içe geçmiş, daima yeşil ve yüksek ağaçlardan oluşan ormanlardır. Bu ormanların en önemli özelliği ise, olağanüstü sayıda hayvan ve bitki türünü barındırmasıdır. Bir tropikal ormanın hemen her yeri çok çeşitli canlı türlerinin yuvasıdır.

250 yıl kadar önce, Güney Amerika'daki yağmur ormanlarına ilk ayak basan Avrupalı araştırmacılar, gördükleri çeşitlilik karşısında hayrete düşmüşlerdi. Her yeni araştırma da buradaki bitki ve hayvan türlerinin zenginliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Tropikal kuşaktaki bir ormanın diğer ormanlardan oldukça farklı bir yapısı vardır. Bir yağmur ormanında, geniş gövdelerinde çeşitli liken ve mantar türleri bulunan yaklaşık 50 metre uzunluğundaki ağaçlar yer alır. Çok sayıda kuş, böcek, hayvan türü, bu ağaçların üst tabakasında yaşamlarını sürdürür. Yüksek ağaçların altında, palmiye, sedir, maun, incir gibi orta boy çeşitli ağaçlar bulunur. Bunların gövdeleri de renk renk orkideler, kaktüsler, eğrelti otları ve yosunlarla kaplıdır. Ormanın en alt tabakası olan ot katı ise, oldukça sık bir bitki örtüsü oluşturur ve büyük bir zenginlikteki böcek, bakteri ve mantar türlerine ev sahipliği yapar. Kısacası, bir yağmur ormanının en karakteristik özelliği, insanı şaşkına çeviren canlı çeşitliliğidir.

Karaların sadece %7'sini oluşturan yağmur ormanlarında, yeryüzündeki bitki ve hayvan türlerinin %50'sinden fazlası yaşamaktadır. Amazon Havzası'nın bir bölgesinde, bir gün içinde, 440 tür kelebek toplanabilir. (1) Tek bir ağacın üzerinde 43 ayrı karınca türü (2); 650 farklı böcek türü görülebilir. (3) Yine bu bölgedeki bir kilometre karelik ormanlık alanda yüzlerce tür kuşa rastlamak mümkündür. Tropikal ormanlarda yaşadığı tahmin edilen böcek türü sayısı milyonlarcadır.

Tropikal ormanlardaki canlı çeşitliliği, bir bütün halinde ve karşılıklı hassas dengelere dayalı olarak yaratılmıştır. Örneğin, yağmur ormanının tabanında yaşayan mikroskobik canlılar, minik böcekler ve mantarları ele alalım. Bunlar dev ağaçlar ve küçüklü büyüklü hayvanlara kıyasla oldukça küçük boyutlardadır; ancak önemli görevler üstlenirler: Ormanın temizliğinden ve toprağın verimli duruma getirilmesinden sorumludurlar. Ağaçlardan düşen yaprak ve dalları, ölü hayvanları değerlendirerek ekosisteme geri kazandırırlar. Böylece hiçbir şey israf edilmez.

Söz konusu ormanlardaki bitki ve hayvanların, dünya üzerindeki her insan için hayati önemi vardır. Tropikal ormanlar, atmosferdeki karbon ve oksijen dolaşımında, küresel iklim sisteminde, yeryüzündeki su dolaşımında ve daha birçok dengede rol oynarlar; ayrıca yeni besinler, ürünler ve ilaçlar için muazzam bir kaynak oluştururlar. Fotosentez sırasında, atmosferden karbondioksit alıp oksijen vermeleri nedeniyle "dünyanın akciğerleri" olarak adlandırılırlar.

Yağmur ormanlarının görkemli canlı çeşitliliği Darwinizm açısından oldukça sıkıntı vericidir. Böyle bir durum, evrimcilere hikaye üretme fırsatı dahi vermemektedir. Nitekim evrimci araştırmacılar tropikal ormanlardaki muazzam çeşitliliğin nedenlerini bilmediklerini itiraf etmektedirler. (4) Oysa ortada apaçık bir gerçek vardır: Tüm canlılar gibi, söz konusu ormanlardaki tek hücreli, bitki ve hayvan türlerini de Allah yaratmıştır. Evrimciler içine düştükleri çıkmazdan kurtulmak istiyorlarsa, bu gerçeği kabul etmelidirler.

Evrimci iddianın ne kadar akıl dışı olduğunu göstermek için bir örnek verelim: Onlarca farklı ürünün üretildiği büyük bir fabrikayı hayalinizde canlandırın. Bu fabrikanın her biri televizyon, bilgisayar gibi teknolojik cihazlardan oluşan geniş bir ürün yelpazesi olsun. Söz konusu fabrikayı ve ürünlerini dikkate alarak kendi kendinize şu soruları sorun: Bunlar, hiçbir bilinçli müdahale olmaksızın, çeşitli elementlerin tesadüfen birleşmeleriyle meydana gelebilir mi? Bu ileri teknoloji ürünü aletler, zaman içinde Güneş, rüzgar, yıldırım ve benzeri doğa olaylarının etkisiyle oluşabilir mi?

Elbette böyle bir şey mümkün değildir; herkes bilir ki gerek fabrika gerekse imal edilen cihazlar, mühendisler, yöneticiler ve çeşitli uzmanların tasarım ve planlamasının eserleridir. Şimdi bir de her biri günümüzün en karmaşık elektronik cihazından çok daha kompleks sistemlere sahip on milyonlarca canlı türünün bir arada yaşadığı yağmur ormanlarını düşünün. Şüphesiz milyonlarca senedir mükemmel bir uyum ve iş birliği içinde yaşayan canlılardan oluşan böyle bir ortam, evrim teorisinin iddia ettiği gibi, kendiliğinden veya tesadüflerle oluşamaz. Buradaki olağanüstü yaratılış, en ince detayına kadar alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir.

(1) M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, “Amazonian Biodiversity”
(2) ‘E.O. Wilson, “The Current State of Biological Diversity”, s. 9, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988.
(3) Çağlar Sunay, “Yitirilmekte Olan Cennet Amazon”, Bilim ve Teknik, Nisan 1999, s. 75.
(4) Virginia Morell, “On the Origin of (Amazonian) Species”, Discover, Nisan 1997


Milli Gazete