28 Temmuz 2009 Salı

Tüm Müslümanlar kardeştir

Tüm insanları yaratan Allah'tır. İnsanlara sahip oldukları özellikleri, eğitimi, zenginliği ve imkanları veren Allah'tır. Belli bir yaşa geldikten sonra kişiler sahip oldukları özellikleri kendilerinin edindiklerini zannederler. Ancak bu büyük bir aldanmadır, çünkü herkesin kaderi daha doğmadan bellidir. Dünyada sahip olunan veya olunamayan maddi imkanların hiçbir önemi yoktur. Çünkü her insan ancak birkaç on yıl yaşayıp bedenini toprağa teslim edecek, ruhunu ise Allah huzuruna alacaktır. İnsanın dünyada sahip olduğu bedeni, malı, mülkü, itibarı, ünü tamamen yok olacaktır. Tüm insanlar Allah katında eşittir. Üstünlük yalnızca takvadan kaynaklanır. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilmektedir: "Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13)

Irk, soy, kültür, geçmiş medeniyetlerle bağlar üstünlük olmadığı gibi fiziksel özellikler ve kabiliyetler de üstünlük değildir. Bir kişi Allah'a olan imanı, korkusu ve sadakati oranında üstün olabilir. Ayrıca bu üstünlüğü de insanlar tam olarak bilemezler, ancak umut ederler. İnsanlardan kimin kime üstün olduğu Allah'ın izni ile ahirette belli olacaktır. Dünyada zahiri anlamda pek çok uğraşı ile insanın ömrü geçebilir. Ancak bir Müslüman'ın asıl amacı nefsini ıslah edebilmek ve Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmaktır. Dünyada yaşanan olumlu veya olumsuz gibi görünen tüm olaylar bu nihai sonuca hizmet etmektedir. Şeytan insana yaratılış amacını unutturup, gerçekte imtihan konusu olan birtakım detay meselelere dikkatini çeker. Irksal çatışmalar da bunlardan biridir. İnsanın takvaya göre üstün olduğu kesin bir gerçek iken şeytan bunu unutturup kardeşi kardeşe katlettirmek için insanların arasını açmaya çalışır.

İman sahibi kişiler şeytanın bu oyununa gelmezler. Bu kişiler Allah'ın farklı ırkları bir güzellik olarak yarattığını bilirler. İnsanların vücut yapılarından, dillerine kadar görülen çeşitlilik Allah'ın yaratma sanatının bir tecellisidir. Şu an yeryüzünde yaşayan hiçbir insan birbirine benzememektedir. Rabbimiz, aynı kemik, deri, göz hücrelerinden milyarlarca farklı insan yaratmıştır. Bizden önce yaşayan insanlar da parmak uçlarına kadar birbirlerinden farklı olarak yaratılmışlardır. Yaratılıştaki bu muazzam çeşitliliğin hikmeti ve üstünlük kavramı ile ilgili olarak Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur: Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13) Genetik araştırmalarda, ırklar arasında genetik farklılıkların çok küçük olduğu, genlere bakılarak ırkların ayırt edilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Genetik olarak ırklar arasında farklılık yalnızca %0.012'lik orandadır.

Allah Kuran'da, şeytanın insanların arasını açmaya, fitne, kin ve düşmanlık sokmaya çalışacağı hakkında inananları uyarmaktadır. Kuran'dan uzaklaşan topluluklar bu uyarıyı arkalarında bırakır ve Allah'ın yarattığı çok değerli olan diğer insanlara %0.012'lik genetik farklardan dolayı düşman olurlar. Şeytan bu oyunu insanın önüne çıkıp kulağına fısıldayarak gerçekleştirmez. Şeytan bu oyunu tüm insanlığa Darwinizm ile oynamaktadır. Darwin'in evrim teorisine göre insanlar arasında sözde aşağı ırklar ve sözde üstün ırklar kavramı bulunmaktadır. Ve evrim aldatmacasının bir gereği olarak, zayıf olan ırklar elenip yok olacak, üstün ırklar dünyaya egemen olacaktır. Hiçbir bilimsel yanı olmayan bu düşünce ekonomik açıdan güçsüz durumda olan ülkelerin emperyalizm ile sömürülmesi için kullanılmış ve yeryüzünde milyonlarca insanın ölümüne yol açan savaşlar yaşanmıştır. Dinimiz ırkı, dili, geçmişi ne olursa olsun tüm insanları uzlaştırmakta ve birbirlerine kardeş kılmaktadır. Kuran doğrultusunda düşünmek ve şeytani fitnelerinden uzaklaşmak tüm halkımızı selamete çıkaracak ve en ufak bir kavga bile halkımız arasında görülmeyecektir. Müminler ancak birbirlerinin velisidirler. Doğusuyla batısıyla tüm Türk halkı, İslami temellere dayanan Anadolu ahlakı ile ahlaklanmışlardır. Bu dünyada barışın ve sevginin nasıl yaşanacağını diğer uluslara gösterebilecek tek memleketin Türkiye olduğunu akıllarımızdan hiç çıkarmamamız gerekir.

21 Temmuz 2009 Salı

İnsanları birbirlerine düşüren kimdir?

Karıncalar, var oldukları günden bu yana, yani 100 milyonu aşkın yıldır, hiçbir kargaşa çıkmadan yaşamaktadırlar. Bunca yıldır hiçbir karınca kolonisinde huzur bozulmamış, karınca bireylerinin birbirlerine saldırısı görülmemiş, anarşi ortamı oluşmamıştır. Doğada bencil, tembel, çıkarcı, isyankar karınca hiç görülmüş müdür? Tüm bu sayılanların aksine karıncalar bir su damlasını dahi paylaşırlar, kolonideki diğer karıncalar için hiç tereddüt etmeden hayatlarını feda ederler, her bir karınca mesul olduğu görevi eksiksiz olarak yerine getirir. Karınca topluluğunda görülen bu olağanüstü mükemmellikteki sosyal yaşam tüm canlılar alemine hakimdir. Hayvan aleminde insan aleminde görüldüğü gibi kötülükte bulunma isteği yoktur.

Allah insanı yaratmış ve onun nefsine iki tür özellik vermiştir. Biri 'fücur' yani sınır tanımayan kötülüğü. Diğeri bu kötülükten sakınmasını sağlayacak vicdan. "Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene, sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğnü) ve ondan sakınmayı ilham edene andolsun. (Şems Suresi, 7-8)

Hayvanların fıtratlarında böyle bir özellik bulunmadığı için onlar daima Allah'ın kedilerine ilham ettiği akıllı davranışları yerine getirirler. Ancak insan şuur sahibidir ve dünyada imtihan olmaktadır. Allah'ın kullarının nefsindeki bu 'fücur' her bir insanın imtihanıdır. Müminler, Kuran ahlakının verdiği bilgi ve terbiye sonucunda nefsinin içinde kötülük bulunduğunu ve ondan sakınması gerektiğini öğrenir ve kabul eder. Ancak, Yüce Allah'ın varlığının, birliğinin farkında oldukları ve Rabbimiz'in hükümlerine karşı gelmekten sakındıkları için de nefislerindeki fücuru (inkara, günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söylemek, başkaldırmak, karşı gelmek, haktan yüz çevirmek, nizamı bozmak, ahlaki çöküntü vb) örtmez, açığa çıkarıp vicdanını dinleyerek bunları temizler ve Yüce Allah'ın ilham ettiği şekilde ondan sakınır.

Kendisinin Allah tarafından yaratıldığının ve bu dünyada bulunma amacını bilmeyen insanlar ise içlerindeki bu sınır tanımayan kötülüğe kapılmaya müsaittirler. Allah'a hesap verecek olduklarını unutmaları ve Allah'ın azabından korkmamaları neticesinde bu kişileri kötülükte bulunmaktan alıkoyacak hiçbir güç kalmaz. Özellikle yaşadığımız bu yıl içerisinde görülen insanları dehşete düşüren cinayetler, katliamlar bu tarzda insanların işlediği fillerdir. Çoğu zaman gazetelerde bu kişilerin 'insan olamayacağı' yorumları yer almaktadır. Oysa insanlar, hayvanlar aleminde asla görülmeyen vahşi eylemleri işlemektedir. Bu kişiler Allah'a iman etmedikleri, ahirette tekrar yaratılacaklarını inanmadıkları ve sonsuz cehennem hayatını düşünmedikleri için, içlerindeki sınır tanımaz kötülüğe uymuş kişilerdir.

Bu kötülüğü hareketlendiren şeytandır. Şeytan insanın en büyük düşmanıdır. İnsanlık tarihinin her aşamasında var olmuştur. Yaşamış ve ölmüş milyarlarca insanı ateşin içine çekmiş ve halen de çekmektedir. Şeytan hiçbir zaman ayırım yapmaz. Genç, yaşlı, kadın, erkek, devlet başkanı, zengin veya fakir fark etmez. Her insan bu düşmanın hedefidir. Bir insanın masum bir bebeği öldürmesi, kendisine hiçbir kötülüğü dokunmamış savunmasızları katletmesi, kaçırıp insanlık dışı işkenceler uygulaması nasıl mümkün olabilir? Cani kelimesi bu tür insanları nitelemek için türetilmiştir. Doğada cani sıfatı ile nitelenen başka bir canlı bulunmamaktadır.

İnsanların nefislerinde onları kötülük işlemekten koruyacak vicdanları ancak Allah'a iman ile devreye girmektedir. İman dışında insan şeytanın telkinlerine tamamen açık duruma gelir. Şeytan da baş düşmanı olan insanın dünyada ve ahirette felaketlere uğramasını ister. Gerek ülkemiz tarihinde, gerekse dünya tarihinde görülmüş olan bir milletin birbirine düşmesi, anarşi ve kardeş kavgası yaşaması şeytanın en büyük icraati olmuştur. Birer siyasi terminoloji haline gelmiş olan 'iç çatışma', 'kutuplaşma', 'bölücülük', 'ayrılıkçılık', 'ötekileştirme' gibi kelimelerin içine dalarak toplumsal meseleleri değerlendirmek, oluşan gerilimin asıl nedeninin görülmemesine neden olmaktadır. İnsanları birbirine düşüren şeytandır.

14 Temmuz 2009 Salı

Karl Marx, fikirlerine bilimsel bir kılıf aradı

Friedrich Engels, Charles Darwin'in Türlerin Kökeni isimli kitabı yayınlanır yayınlanmaz Karl Marx'a şöyle yazdı: "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem". (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s.527) Engels'in hararetle bu haberi Marx'a iletmesinin önemli bin nedeni vardı, çünkü o sırada Karl Marx insanları dinsizliğe yöneltecek olan ideolojisine bilimsel bir kılıf arıyordu.

1844 ekonomik ve felsefi elyazmalarında bu konuya duyduğu ihtiyacı şöyle belirtmişti:

"İşçilerin her nesnenin yapıldığı ve her eserin kendisini yapana şahadet ettiğine dair bir değerlendirmeleri vardır. Çalışma tecrübemizin eşyaları kendiliklerinden yalnız başına meydana gelmezler, onlar kendiliklerinden var değildirler. Öyle ise bu nokta üzerinde iş tarafından şekillendirilmiş halk zihninin hatası vardır. Felsefe tabiatın ve insanın kendiliğinden var olduğu fikrinin makul olduğunu göstermek mecburiyetindedir."

Marx yazılarında yaratılışın halkın zihninden kolayca sökülüp atılamayacak bir düşünce olduğuna da dikkat çekmiş ve özellikle insanların varlığının sadece kendilerine borçlu olduğunun gösterilmesi gerektiği fikrini savunmuştur. Bu konuda aksi bir fikir olursa yani insanlar kendi öz varlıklarını başka bir varlığa bağımlı görürlerse, bu durumda o varlığın lütfuyla yaşadıklarını düşüneceklerini belirtmiştir. İnsanın kendi varlığını Allah'ın bir lütfu olarak görmemesi için tek yolun da insanın varlığının ancak insana borçlu olduğunun ispatlanması gerektiği şeklinde düşünmüştür. Bu düşüncesinin kabul görmesinin imkansızlığı hakkında ise şunları yazmıştır:

"Tabiatın ve insanın kendiliğinden varlığını sürdürmesi veya var olması kendisi için anlaşılır bir şey değildir, çünkü pratik hayatın elle tutulur bütün verileri onun aksini bildirmektedir."

Görüldüğü gibi Karl Marx'ın düşüncelerinde, insanları inançsızlaştırma konusunda sahip olduğu tezlerin hiçbir mantıki yanı olmadığı için toplum tarafından da kabullenmeyeceği görüşü hakimdi. Marx'ın yaşadığı bu çıkmazdan dolayı Charles Darwin'in kitabı hakkında Engels'e cevaben şunları yazdı:

"Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur".

Marx, bir başka sosyalist dostu Lasalle'a 16 Ocak 1861'de yazdığı mektupta ise şöyle söylüyordu:

"Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor." (Marks Engels Mektuplar, cilt 2, s.126)

Marx, Darwin'e olan sempatisini ise en önemli eseri olan Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı:

"Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan".

Engels'in bu konudaki başka bir sözü ise Darwin'e olan hayranlığını şöyle ifade ediyordu:

"Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır." (Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s.85)

Engels, Darwin'i, Marx ile eş tutacak şekilde övüyor ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" diyordu. (Gertrude Himmelfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, London: Chatto

7 Temmuz 2009 Salı

Müslümanlar İttifak Ederek Dinsizliği Ortadan Kaldıracaktır

Samimi Müslümanlar'ın ehl-i kitaba karşı adil, şefkatli ve merhametli bakış açıları vardır. Günümüzde bazı çevreler ehl-i kitap ile Müslümanlar'ın ittifak etmelerini istememektedir. İstememelerinin temel nedeni dünyada Allah'a olan inancın zayıflamasını istemeleridir. Bu amaçları doğrultusunda gerçekte barış ve hoşgörü dini olan İslam'ı yanlış bir imajla tanıtmaya çalışmaktadırlar. Yeryüzünü bir "barış ve esenlik yurdu" haline getirmeyi emreden İslam dinini, tam zıddı şekilde göstermeye çalışan bu çevreler, diğer dinlerin mensupları ile İslam dini arasında bir uyuşmazlık var gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Oysa dindar Hıristiyanlar ve dindar Yahudiler, Müslümanlar'ın yardımcılarıdır.

Ehl-i Kitap ve Müslüman'lar arasındaki birliktelik henüz İslam'ın doğduğu yıllarda şekillenmiştir. Bilindiği gibi o dönemde Müslümanlar, Mekke'deki putperestlerin baskı ve işkenceleri altında inançlarını korumaya çalışan bir azınlık durumundaydılar. Bu baskıların şiddeti nedeniyle bazı Müslümanlar Mekke'yi terk etmeye ve adaletli bir yönetime sığınmaya karar verdiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed, onlara Etiyopya'daki Hıristiyan Kral Necaşi'ye sığınmalarını söyledi. Bu öğüde uyan Müslümanlar Etiyopya'ya gittiklerinde, kendilerini sevgi ve saygıyla karşılayan son derece adaletli bir yönetim buldular. Kral Necaşi, kendilerine Müslümanların teslim edilmesini isteyen putperest elçilerin isteklerini geri çevirdi ve Müslümanların, ülkesinde özgürce yaşabileceklerini açıkladı.

Hıristiyanların şefkat, merhamet ve adalet kavramlarına dayanan bu tavırları, Allah'ın Kur'an'da dikkat çektiği bir gerçektir. Bir Kur'an ayetinde şöyle açıklanmaktadır:

...Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (Maide Suresi, 82)

Her üç dinin mensupları Allah'ın tüm evreni yoktan yarattığına ve tüm maddeye sonsuz kudretiyle hakim olduğuna inanmaktadır. Allah'ın canlıları ve insanı mucizevi biçimde yarattığına ve insanın Allah'ın verdiği bir ruha sahip olduğuna iman etmektedir.

Bu nedenle dinsizliği körükleyen insanların tesadüflerle yaratılmış başıboş mahluklar oldukları iddiası, dindar Yahudiler ve dindar Hıristiyanlarca kabul edilmez. Ehl-i kitap inananları evrenin yaratılışında Allah'ın sonsuz aklını ve gücünü görürler. Allah'ın her an her şeyi yaratmakta olduğunu, dünyanın ve tüm varlıkların bir kaderi olduğuna iman ederler. Ölümden sonra dirilişe, cennet ve cehennemin varlığına, meleklerin varlığına iman etmektedirler.

Allah'ın varlığının delillerini görebilen ehl-i kitap dünyayı geçtiğimiz yüzyıl kana boğmuş olan dinsizliğin yaygınlaşmasının ne kadar tehlikeli olduğunu çok iyi bilmektedir. Günümüzde yaşayan ehl-i kitap neslinin çoğunun anneleri ve babaları veya büyük babaları ve büyük anneleri dinsiz ideolojilerin insanlara uyguladığı zulümlere şahit olmuş kişilerdir. Bu sıcak ancak acı tecrübe Hristiyan ve Yahudilerin yaşadığımız dönemde dinsizlik telkinlerine karşı mücadeleye yöneltmektedir. Yakın geçmişimizde Kosova, Bosna Hersek'de yaşanan insanlık dramlarının nedeni olarak Sırp din adamları ülkelerini sarmış olan dejenerasyonu göstermektedirler.1 İnançsızlıktan kaynaklanan ahlaki dejenerasyona karşı ehl-i kitap ve Müslümanlar, elbirliği ile fikri mücadele yürütmelidirler. Bu gerçekleştirilmediği takdirde dünyada, çıkar hesaplarından doğan politik kavgalar, savaşlar ve masum sivil halk katliamları devam edecektir. Allah bir Kur'an ayetinde inananları birlik olmaya şöyle çağırmaktadır:

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

Dinsizlik üzerine temellenmiş ideolojilerin dünyayı sardığı bir dönemde, dinler arasındaki benzerliklerin ön plana çıkarılması, ortak amaçlar için işbirliği yapılması gerekir. Allah Kur'an'da, Müslümanlarla ehl-i kitabı 'ortak bir kelimede' birleşmeye çağırmaktadır:

De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı Rabler edinmeyelim. (Ali İmran Suresi, 64)

Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler bu şekilde ortak bir kelimede birleştiklerinde, birbirlerinin düşmanı değil dostu olduklarını anladıklarında, asıl düşmanın dinsizlik olduğunu gördüklerinde, dünya çok daha farklı bir yer olacaktır. Asırlardır süren çatışmalar, husumetler, korkular, terör eylemleri sona erecek ve 'ortak bir kelime' üzerinde sevgi, saygı ve huzura dayalı yeni bir medeniyet kurulacaktır.

1 TRT1 Kırılma Noktası-Sırbistan 8 Ekim 2007