29 Ağustos 2006 Salı

Cennet ehlini düşün

İmam Gazali tefekkürlerinde cennet ve cehennem arasında, azap ve nimet bakımından ne kadar keskin farklılıklar olduğuna değinerek insanları bu yönde akılcı bir şekilde düşünmeye davet etmiştir:

Bil ki, gamlar ve kederlerin (ki bunlar bir ateştir) bildiğin cehennem evinin karşılığında bir başka ev vardır. (O da cennettir) Onun nimetlerini ve vereceği sevinçlerini düşün. Çünkü, bu ikisinin birinden uzak olan hiç şüphesiz diğerinde karar bulur. Cehennemin korkunçluklarını uzun uzun düşünüp kalbine yerleştir. Cennet ehline va’dedilmiş olan ebedi nimetleri de uzun uzun düşünerek kalbine bir ümid yerleştir. Nefsini korku kırbacıyla sevk edip, ümit yuları ile onu sırat-ı müstakime (doğru yola) götür. Bu suretle büyük bir varlığa nail olur, elem verici azaptan kurtulursun. Cennet ehlini düşün, ki yüzlerinde cennet nimetlerinin güzelliği vardır. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, sf.534)

Canlarının istediklerini bularak orada ebedi kalıcıdırlar. Onlar cennette ne korkarlar ve ne de mahzun olurlar. Onlar ölüm endişesinden emindirler. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, sf.535)

Görüldüğü gibi, ahiret için insanın karşısında iki seçenek vardır: Ya sonsuza kadar yalnızca şiddetli ve tarifsiz bir azabın olduğu cehennemi ya da en büyük mutlulukların ve güzelliklerin yaşandığı cenneti tercih edecektir. Bu seçimin sonucu, akıl sahibi tüm insanlar için elbette “sonsuz nimetlerle dolu mutluluk mekanı olan cennet” olacaktır. Çünkü hiç kimse sonsuza dek Allah’ın dilemesi dışında hiçbir kurtuluş imkanının bulunmadığı, maddi manevi her türlü güzelliğin yasaklandığı bir yerde ateş azabı, acı ve pişmanlık içerisinde yaşamak istemez. Elbette ki sonsuza kadar sürecek yaşamını hiçbir zorluğun, sıkıntının, kötülüğün, eksikliğin yaratılmadığı; yalnızca nimet ve güzelliklerden oluşan bir yerde, sevdiği insanlarla birlikte mutluluk içinde geçirmeyi arzu eder.

Ahiret hayatı Rabbimiz’in bildirdiği kesin bir gerçektir. Ahiretteki şiddetli azaptan kurtulup güzel bir son ile karşılaşmak için, insanın bu gerçeğin açık bir şekilde şuuruna varması gerekmektedir. Dünya hayatında kendisine tanınan süreyi Allah’ın rızasını kazanacak salih amellerde bulunarak ve O’nun beğendiği ahlakı kazanmaya çalışarak geçirmelidir.

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki, insan hayatının sonuna kadar yaptıklarıyla da yetinmemelidir. Çünkü hiç kimse yapmış olduklarının kendisini kurtuluşa erdirebileceğinden emin olamaz. Bu bakımdan hem cennete girebileceğini umarak sevinmeli, hem de cehennem azabından korkarak hayırdan yana harcadığı çabasını artırmalıdır. Allah’ın “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetiyle bildirdiği gibi, sürekli olan bir çabanın Allah’ın rahmetini kazanmaya daha yakın olduğunu bilerek ömrünün sonuna kadar salih davranışlarda bulunmaya devam etmelidir. Hz. İbrahim’in Kur’an’da “Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.” (Şuara Suresi, 85) sözleriyle bildirilen duasında olduğu gibi, Allah’ın kendisini cennetiyle lütuflandırması için dua etmelidir.

22 Ağustos 2006 Salı

Ahirette inkarcılar için acı inananlar için mutluluk yaratılmıştır

İnananların istek duydukları herşey ahirette en fazlasıyla yaratılmıştır. Cennet hayatında, nimet olarak sınırsız bir bolluk ve güzellik olacaktır. Aynı zamanda inananlar cennette manevi yönden de büyük bir haz yaşayacak, mutluluk, sevgi, neşe, huzur, güven gibi duyguları da dünya hayatındakilere kıyasla çok daha güçlü şekilde hissedeceklerdir. İnkarcılar içinse cehennem hayatındaki acılar ve azaplar en belirgin ve hissedilir şekilde yaşanacaktır. Allah Kur’an’da inkarcıları acı bir azapla, iman edenleri ise nimetlerle dolu cennetlerle müjdelediğini bildirmiştir:

Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver. (Lokman Suresi, 7)

Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (Tevbe Suresi, 21)

Ahirette inkar edenlerin cehennemde yaşayacakları acı bu dünyadakilerle kıyaslanmayacak kadar fazla olacaktır. İnkarcılar, daha önce hiç yaşamadıkları ve tahmin edemedikleri kadar şiddetli bir azap ile cezalandırılacaklardır. Cehennemdeki ateşin şiddetini açıklamak için Kur’an’da birçok ayette “çılgınca yanan ateş” ifadesi kullanılmıştır. Başka ayetlerde ise ateşin şiddeti şöyle bildirilmektedir:

Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: Başın derisini kavurup-soyar. (Mearic Suresi, 15-16)

Cehennemdeki bu şiddetli azabın aksine, cennet halkına, çok mutlu ve huzurlu bir ortam hazırlanmıştır. Allah, cenneti iman eden kulları için en güzel ve en kusursuz şekilde yaratmıştır. Ayrıca orada iman edenler için Allah’tan olan bir hoşnutluk vardır. Allah onlardan razı olmuş ve onları ebedi bir mutlulukla mükafatlandırmıştır. Kur’an’da Allah’ın hoşnutluğunun en büyük karşılık olduğu şöyle bildirilmektedir:

Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)

Cennet ile cehennem halkı arasındaki farkı Allah bir ayette şöyle bildirmiştir:

Takva sahiplerine vadedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)

15 Ağustos 2006 Salı

Ahiret hayatı Rabbimiz’in bildirdiği kesin bir gerçektir

İmam Gazali tefekkürlerinde cennet ve cehennem arasında, azap ve nimet bakımından ne kadar keskin farklılıklar olduğuna değinerek insanları bu yönde akılcı bir şekilde düşünmeye davet etmiştir:

Bil ki, gamlar ve kederlerin (ki bunlar bir ateştir) bildiğin cehennem evinin karşılığında bir başka ev vardır. (O da cennettir) Onun nimetlerini ve vereceği sevinçlerini düşün. Çünkü, bu ikisinin birinden uzak olan hiç şüphesiz diğerinde karar bulur. Cehennemin korkunçluklarını uzun uzun düşünüp kalbine yerleştir. Cennet ehline va’dedilmiş olan ebedi nimetleri de uzun uzun düşünerek kalbine bir ümid yerleştir. Nefsini korku kırbacıyla sevk edip, ümit yuları ile onu sırat-ı müstakime (doğru yola) götür. Bu suretle büyük bir varlığa nail olur, elem verici azaptan kurtulursun. Cennet ehlini düşün, ki yüzlerinde cennet nimetlerinin güzelliği vardır. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, sf.534)

Canlarının istediklerini bularak orada ebedi kalıcıdırlar. Onlar cennette ne korkarlar ve ne de mahzun olurlar. Onlar ölüm endişesinden emindirler. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, sf.535)

Görüldüğü gibi, ahiret için insanın karşısında iki seçenek vardır: Ya sonsuza kadar yalnızca şiddetli ve tarifsiz bir azabın olduğu cehennemi ya da en büyük mutlulukların ve güzelliklerin yaşandığı cenneti tercih edecektir. Bu seçimin sonucu, akıl sahibi tüm insanlar için elbette “sonsuz nimetlerle dolu mutluluk mekanı olan cennet” olacaktır. Çünkü hiç kimse sonsuza dek Allah’ın dilemesi dışında hiçbir kurtuluş imkanının bulunmadığı, maddi manevi her türlü güzelliğin yasaklandığı bir yerde ateş azabı, acı ve pişmanlık içerisinde yaşamak istemez. Elbette ki sonsuza kadar sürecek yaşamını hiçbir zorluğun, sıkıntının, kötülüğün, eksikliğin yaratılmadığı; yalnızca nimet ve güzelliklerden oluşan bir yerde, sevdiği insanlarla birlikte mutluluk içinde geçirmeyi arzu eder.

Ahiret hayatı Rabbimiz’in bildirdiği kesin bir gerçektir. Ahiretteki şiddetli azaptan kurtulup güzel bir son ile karşılaşmak için, insanın bu gerçeğin açık bir şekilde şuuruna varması gerekmektedir. Dünya hayatında kendisine tanınan süreyi Allah’ın rızasını kazanacak salih amellerde bulunarak ve O’nun beğendiği ahlakı kazanmaya çalışarak geçirmelidir.

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki, insan hayatının sonuna kadar yaptıklarıyla da yetinmemelidir. Çünkü hiç kimse yapmış olduklarının kendisini kurtuluşa erdirebileceğinden emin olamaz. Bu bakımdan hem cennete girebileceğini umarak sevinmeli, hem de cehennem azabından korkarak hayırdan yana harcadığı çabasını artırmalıdır. Allah’ın “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetiyle bildirdiği gibi, sürekli olan bir çabanın Allah’ın rahmetini kazanmaya daha yakın olduğunu bilerek ömrünün sonuna kadar salih davranışlarda bulunmaya devam etmelidir. Hz. İbrahim’in Kur’an’da “Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.” (Şuara Suresi, 85) sözleriyle bildirilen duasında olduğu gibi, Allah’ın kendisini cennetiyle lütuflandırması için dua etmelidir.

8 Ağustos 2006 Salı

Ahirette inkarcılar için acı, inananlar için mutluluk yaratılmıştır

İnananların istek duydukları herşey ahirette en fazlasıyla yaratılmıştır. Cennet hayatında, nimet olarak sınırsız bir bolluk ve güzellik olacaktır. Aynı zamanda inananlar cennette manevi yönden de büyük bir haz yaşayacak, mutluluk, sevgi, neşe, huzur, güven gibi duyguları da dünya hayatındakilere kıyasla çok daha güçlü şekilde hissedeceklerdir. İnkarcılar içinse cehennem hayatındaki acılar ve azaplar en belirgin ve hissedilir şekilde yaşanacaktır. Allah Kur’an’da inkarcıları acı bir azapla, iman edenleri ise nimetlerle dolu cennetlerle müjdelediğini bildirmiştir:

Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver. (Lokman Suresi, 7)

Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (Tevbe Suresi, 21)

Ahirette inkar edenlerin cehennemde yaşayacakları acı bu dünyadakilerle kıyaslanmayacak kadar fazla olacaktır. İnkarcılar, daha önce hiç yaşamadıkları ve tahmin edemedikleri kadar şiddetli bir azap ile cezalandırılacaklardır. Cehennemdeki ateşin şiddetini açıklamak için Kur’an’da birçok ayette “çılgınca yanan ateş” ifadesi kullanılmıştır. Başka ayetlerde ise ateşin şiddeti şöyle bildirilmektedir:

Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: Başın derisini kavurup-soyar. (Mearic Suresi, 15-16)

Cehennemdeki bu şiddetli azabın aksine, cennet halkına, çok mutlu ve huzurlu bir ortam hazırlanmıştır. Allah, cenneti iman eden kulları için en güzel ve en kusursuz şekilde yaratmıştır. Ayrıca orada iman edenler için Allah’tan olan bir hoşnutluk vardır. Allah onlardan razı olmuş ve onları ebedi bir mutlulukla mükafatlandırmıştır. Kur’an’da Allah’ın hoşnutluğunun en büyük karşılık olduğu şöyle bildirilmektedir:

Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)

Cennet ile cehennem halkı arasındaki farkı Allah bir ayette şöyle bildirmiştir:

Takva sahiplerine vadedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)

1 Ağustos 2006 Salı

Sahte dünyaya aldananlar sürekli sıkıntılıdırlar

İnsanların yaşamları boyunca karşılaştıkları her olay, duydukları her söz, gördükleri her görüntü ancak Allah’ın izniyle yaratılır. Bu gerçeği bilmek ve bunun rahatlığını yaşamak, imanın getirdiği güzelliklerden biridir. Allah’ın kainattaki tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini, Rabbimiz’in kendisi için daima en doğru, en güzel ve en hayırlı olanı yaratacağını bilen kişiler tevekküllü ve teslimiyetli bir tavır içerisinde olurlar. Bundan dolayı her zaman rahat ve huzurludurlar. Allah’ın herşeyi belirli bir kader doğrultusunda hayır ve hikmet üzerine yarattığını bilir, her işlerinde bunun verdiği güvenle hareket ederler. İman edenlerin bu teslimiyetleri bir ayette şöyle bildirilmiştir:

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamız’dır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu bilen mümin, başına ne gelirse gelsin; herhangi bir sıkıntı, zorluk ve darlık karşısında hiçbir şekilde ümitsizliğe düşmez. Her zaman olayların hayırlı yönlerini görmeye çalışır. İnsanın tüm hayatı boyunca yaşayacağı, düşüneceği, söyleyeceği herşey, daha henüz o doğmadan Allah Katında en küçük detayına kadar bellidir. İnsan kendisi için belirlenen bu olaylarla zamanı geldikçe karşılaşır ve onları yaşar. Kaderde herşeyin hayırla sonuçlanacak şekilde yaratıldığını bildiğinden her zaman tevekküllü olur; kendisini rahat ve güvenli hisseder. Allah Kur’an’da şöyle bildirmiştir:

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.

Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)

Bu gerçekleri kavrayamayanlar ise, yaşadıkları geçici dünyanın metaına aldanarak kendilerine zulmederler. Olayların Allah’tan bağımsız olarak gerçekleştiği yanılgısına kapıldıkları için bunlara müdahale edebilmenin yollarını ararlar. Olayların zahiren ters gidiyor gibi görünmesi, aleyhlerine gelişmesi, bu kimseler için içinden çıkılmaz bir üzüntü ve huzursuzluk kaynağıdır. Bu yanlış inançlarından dolayı sürekli stres içindedirler; en küçük bir olayda uykuları kaçar, sinirleri yıpranır, bedensel ve ruhsal olarak zarar görürler. İçlerindeki bu sıkıntılardan kurtulabilmek için çeşitli yöntemlere başvururlar; kimi zaman bir eğlenceye katılarak, kimi zaman da hiç düşünmeyerek rahatlamaya çalışırlar. Oysa bu yaptıklarının kalplerine gerçek huzur ve mutluluğu vermesi hiçbir şekilde mümkün değildir.