15 Ağustos 2006 Salı

Ahiret hayatı Rabbimiz’in bildirdiği kesin bir gerçektir

İmam Gazali tefekkürlerinde cennet ve cehennem arasında, azap ve nimet bakımından ne kadar keskin farklılıklar olduğuna değinerek insanları bu yönde akılcı bir şekilde düşünmeye davet etmiştir:

Bil ki, gamlar ve kederlerin (ki bunlar bir ateştir) bildiğin cehennem evinin karşılığında bir başka ev vardır. (O da cennettir) Onun nimetlerini ve vereceği sevinçlerini düşün. Çünkü, bu ikisinin birinden uzak olan hiç şüphesiz diğerinde karar bulur. Cehennemin korkunçluklarını uzun uzun düşünüp kalbine yerleştir. Cennet ehline va’dedilmiş olan ebedi nimetleri de uzun uzun düşünerek kalbine bir ümid yerleştir. Nefsini korku kırbacıyla sevk edip, ümit yuları ile onu sırat-ı müstakime (doğru yola) götür. Bu suretle büyük bir varlığa nail olur, elem verici azaptan kurtulursun. Cennet ehlini düşün, ki yüzlerinde cennet nimetlerinin güzelliği vardır. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, sf.534)

Canlarının istediklerini bularak orada ebedi kalıcıdırlar. Onlar cennette ne korkarlar ve ne de mahzun olurlar. Onlar ölüm endişesinden emindirler. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, sf.535)

Görüldüğü gibi, ahiret için insanın karşısında iki seçenek vardır: Ya sonsuza kadar yalnızca şiddetli ve tarifsiz bir azabın olduğu cehennemi ya da en büyük mutlulukların ve güzelliklerin yaşandığı cenneti tercih edecektir. Bu seçimin sonucu, akıl sahibi tüm insanlar için elbette “sonsuz nimetlerle dolu mutluluk mekanı olan cennet” olacaktır. Çünkü hiç kimse sonsuza dek Allah’ın dilemesi dışında hiçbir kurtuluş imkanının bulunmadığı, maddi manevi her türlü güzelliğin yasaklandığı bir yerde ateş azabı, acı ve pişmanlık içerisinde yaşamak istemez. Elbette ki sonsuza kadar sürecek yaşamını hiçbir zorluğun, sıkıntının, kötülüğün, eksikliğin yaratılmadığı; yalnızca nimet ve güzelliklerden oluşan bir yerde, sevdiği insanlarla birlikte mutluluk içinde geçirmeyi arzu eder.

Ahiret hayatı Rabbimiz’in bildirdiği kesin bir gerçektir. Ahiretteki şiddetli azaptan kurtulup güzel bir son ile karşılaşmak için, insanın bu gerçeğin açık bir şekilde şuuruna varması gerekmektedir. Dünya hayatında kendisine tanınan süreyi Allah’ın rızasını kazanacak salih amellerde bulunarak ve O’nun beğendiği ahlakı kazanmaya çalışarak geçirmelidir.

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki, insan hayatının sonuna kadar yaptıklarıyla da yetinmemelidir. Çünkü hiç kimse yapmış olduklarının kendisini kurtuluşa erdirebileceğinden emin olamaz. Bu bakımdan hem cennete girebileceğini umarak sevinmeli, hem de cehennem azabından korkarak hayırdan yana harcadığı çabasını artırmalıdır. Allah’ın “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetiyle bildirdiği gibi, sürekli olan bir çabanın Allah’ın rahmetini kazanmaya daha yakın olduğunu bilerek ömrünün sonuna kadar salih davranışlarda bulunmaya devam etmelidir. Hz. İbrahim’in Kur’an’da “Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.” (Şuara Suresi, 85) sözleriyle bildirilen duasında olduğu gibi, Allah’ın kendisini cennetiyle lütuflandırması için dua etmelidir.