27 Ekim 2009 Salı

Evrim teorisine inananların sayısı her geçen gün azalıyor

Son zamanlarda dünyada pek çok bilimadamı, filozof ve yazar artık evrim teorisine inanmadıklarını, Allah'a iman ettiklerini açıklıyor. Bu kişilerden bazıları ateist oldukları dönemde topluma verdikleri zararı hayatlarının geri kalan bölümünde telafi etmeye çalışacaklarını belirtiyorlar. Dünyada komünist ideolojinin etkisinin kalkmasıyla tüm ülkelerin zihinlerinde bir açılma meydana geldi.

Ateizm 1990'ların başından itibaren özellikle Büyük Patlama teorisinin doğruluğunun Cobe uydusu ile kesin olarak belirlenmesinin ardından, büyük bir yenilgiye uğradı. Bu gelişmenin ardından evrim teorisi ile ilgili olarak dünya çapında bir propaganda çalışması başlatıldı. Hiçbir paleontolojik delile dayanmayan kayıp halka yalanları birbirlerini takip etti. Evrim teorisi hiçbir bilimsel delili olmadan yıllarca savunulmasının tek nedeni ideolojik nedenlerle savunulmasıdır. Bu güne kadar insanların gözlerinin önünde tüm açıklığıyla duran yaratılış gerçeğini doğrulayan deliller saklanmaya çalışılmıştır.

Özellikle son aylarda her geçen gün sanat camiasından veya köşe yazarlarından yeni bir kişi daha evrim teorisinin ne kadar büyük bir yanılgı ve aldatmaca olduğunu anladıklarını beyan etmektedirler. Türk milletinin hiçbir zaman evrim teorisine inanmamış bir halk olması dolayısıyla, sözkonusu yazarlar veya sanatçılar halkımızdan güç alarak ateist oyunların daha fazla bir parçası olmamaya karar vermişlerdir. Milletimiz yeryüzünde ve gözyüzünde bulunan birbirinden harika yapıların 'tesadüfler' sonucu oluşamayacağını bilecek basirete sahip bir millettir.

Darwinistler bu teoriyi bir bilim olarak değil, bir inanç olarak desteklediklerini pek çok defa itiraf etmişlerdir. Bu itiraflardan biri Harvard Üniversitesi'nden genetikçi Richard Lewontin'e aittir;

"Bizim materyalizme olan inancımız var, 'a priori (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz." (R.Lewontin,The Demon-Haunted World, s.28)

Bizzat Darwin'in kendisi kainatta gördüğü bütün mükemmel yapılardan son derece rahatsızlık duymuş, bu yapıların mükemmelliğinin evrim ile asla açıklanamayacağını anlamış ve teorisini bir paçavra olarak nitelendirmiştir. Yıllardır hem Charles Darwin'in itiraf niteliğinde beyanları bilinmesine hem de evrim teorisini ispatlayacak hiçbir fosil kaydı bulunmamasına rağmen kör bir mücadele yürüten evrimciler, son yirmi yıl içinde müthiş moral çöküntüsüne uğradılar. Bilimsel gelişmeler hücrelerin içindeki mükemmel yapıyı, dna'nın hiç bir bilim adamının çözemediği karmaşıklığını, elektronların yaratıldıkları ilk günden itibaren bir kere bile durmadan saniyede 1000 km hız yaptıklarını ortaya koydu. Bu bilimsel gerçekler insanların zihinlerinde zorlama bir inanç olarak kabul edilmiş olan canlıların tesadüfler sonucu var olduğu düşüncesini sildi.

Darwinist etkinin gittikçe zayıflamasına neden olan etkenlerden biri de 2007 yılından beri devam eden ve 2014 yılına kadar şiddetini arttırarak etkisini göstereceği İMF tarafından açıklanmış olan ekonomik krizdir. ABD'de bankaların, kredi kurumlarının, büyük şirketlerin çökmesinin ardından ekonomiyi kurtarmak için gerekli olan kaynağın miktarı milyarlarca Amerikan doları olarak açıklandı. Şu an ise trilyon hesabı ile Amerikan doları gerekli miktar olarak bildiriliyor. Ekonomik krizin etkisinden kurtulmak için finansal çözümlerin fayda vermediğini anlayanlar bu krizden kurtulmak için Allah'a yönelmeye başladılar. Amerika sokaklarının köşe başlarına dua kabinleri kuruldu. İngiltere Kilisesi'nin lideri Dr. Rowan Williams'ın halka tavsiye ettiği duadan bazı bölümler şöyle: "Tanrım, tüm dünyada sulh ve sükunetin bozulduğu günlerde yaşıyoruz... Fiyatlar yükselirken, borçlar artarken, bankalar batarken, işler kaybedilirken huzuru bize hediye et... Sevgi gösteren Tanrım, korkularımızda bizi yalnız bırakma, dualarımızı duy, Karanlıkta ışık ve ayağımızın altından kaymakta olan kumun içinde bize manevi güç ver... Gerçek sevincin bulunacağı yerde kalplerimizi onar... Amin"

Kendilerini paralara hükmeden çok güçlü gören insanlar ekonmik kriz nedeniyle birden gücün kendilerine ait olmadığını hissetmişlerdir. İnsanlar kendilerine dokunan zarara engel olamayınca, ekonomi de dahil tüm gücün sahibinin Allah olduğunu daha iyi anlamışlardır. Bu anlayış ve his onları başlarını kaldırıp çevrelerine bakmalarına ve etraflarında gördükleri muazzam düzeni daha iyi değerlendirmelerini sağlamıştır. Akıl özellikleri taşıyan, fizikçileri-biyologları-kimyacıları kendine hayran bırakan her yapının kaynağı sonsuz akıl sahibi Yüce Allah'tır. "Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir." (Enam Suresi, 17)

20 Ekim 2009 Salı

Darwin'in Türk milletine bakış açısı

Günümüz medeniyeti ve biliminin temelleri Türk topraklarında atılmıştır. Orta Asya'da yaşayan Türklerin bilime yaptıkları katkı yeterince bilinmemektedir. Özellikle İslamiyeti benimsemelerinden sonra bazı Türk bilginleri coğrafya, yerbilimleri, matematik alanlarında önemli keşiflerde bulunmuşlardır. Türkler daha o zamanlarda, yerbilimleri alanında ancak 19. yüzyıl sonlarında ortaya konan ve benimsenen bazı temel ilkeleri açıklamışlardır. Biruni dünyanın ekseni çevresinde döndüğünü belirtmiş, birçok yer için sağlıklı enlem ve boylam ölçmeleri yapmış ve zamanından çok daha sonraları anlaşılacak olan bilimsel gerçekleri ifade etmiştir.

Bugün Batı Medeniyetinin dayandığı ana temel olan enerji konusunda Türkler binlerce yıl önce pek çok keşifte bulunmuşlardır. Üretim enerjiye dayanmaktadır. Petrole dayanan günümüz enerji kaynağı kullanılmadan önce sürdürülebilir kaynaklardan istifade ediliyordu. Binlerce yıl önce İslam dünyasında bir kısım enerji sudan elde ediliyordu ve makinelere krank mili sistemi gibi döşeniyordu. Bu sistem suyu yükseklere su kemerine, şehirlerin su ihtiyacını karşılamak için taşınıyordu. Su ile çalıştırılan değirmenler buğday öğütmek için kullanılırdı.

Pek çok kaynakta 7. yüzyılda Türklerin rüzgar enerjisinden faydalandığı belirtilmektedir. Avrupa ise rüzgar değirmenlerini 12. yüzyılda Haçlı Seferleri vesilesiyle tanımıştır. İlk dönem rüzgar değirmenleri iki katlı yapılıyordu ve tepelerin, kalelerin veya kendi platformlarının üzerine inşa ediliyordu. Üst katta değirmen taşı duruyor, alt katta da kumaşla kaplanmış altı veya on iki yelken tarafından sürülen tekerlek duruyordu. Bunlar üsteki değirmen taşını döndürüyordu. Alt odanın duvarları daha dar olandan içe doğru rüzgarı yelkenlere yönlendiren ve hızını arttıran 4 menfez tarafından çekiliyordu.

Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı'nın yayınladığı "1001 Keşif - Dünyamıza Müslüman Mirası" isimli eserde Türklerin günümüz makine mühendisliğinin ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahip olduğu ve bu icat sayesinde yeni ticaretlerin doğduğu anlatılmaktadır.

Batı Medeniyetinin sahip olduğu bilginin kaynağının Doğu Medeniyetlerinden geldiği artık çok iyi bilinmektedir. Modern matematik bile Türklerin bulduğu rakamlarla bugünkü haline gelmiştir. İbni Türk, 9. yüzyılda cebirin temelini atan bilgindir. Uluğ Bey çağının en büyük astronomu ve trigonmetride yeni çığır açan ünlü alim ve hümükdardır. Mimar Sinan, bugün hala saviyesine ulaşılamayan bir mimar ve tam manasıyla sanat dahisidir. Sabuncu Oğlu Şerafeddin Osmanlı'nın cerrahlarından ve deneysel fizyolojinin öncülerindendir.

Zamanında en büyük Türk beldesi olan Belh'de doğmuş olan Mevlana Celaleddin Rumi, atom ile alemin yapısını Mesnevi'de anlatmıştır:

''Eğer bir zerreyi (atomu) kesersen, ortasında bir güneş ve güneş etrafında durmadan dönen gezegenler bulursun''.

Selçuk Üniversitesi tarafından yayına hazırlanmış olan 'Mevlana ve Mevlevilik' isimli eserde bu ifadelerin, ''güneş (atomun çekirdeği) ve onun etrafında dönen gezegenlerle (elektronlar) bilimsel bir gerçeğe yüzyıllar öncesinden vurgu yapıldığı'' anlatılarak, şu görüşlere yer verilmektedir:

''Böylece Mevlana, bir yandan merkezi güneş olan gezegenler sistemine ve onların güneş etrafında dönüşlerine, diğer yandan atomun parçalanabileceğine, atomun içindeki çekirdek ve etrafında dönen elektronlara işaret etmiş; her şeyin durmaksızın hareket halinde olduğunu anlatmıştır. Bu durum semanın şekline de yansımıştır."

Evliya Çelebi, Kadızade Rumi, Katip Çelebi, Takiyyüddin Er Rasit, Fatih Sultan Mehmet gibi sayısız ilim adamı yetiştirmiş asil Türk Milletine, hiçbir bilimsel eğitimi olmayan Charles Darwin 'aşağı ırk' yakıştırması yapmaktan çekinmemiştir. Sapkın zihniyet sahibi bir kişi olan Darwin ifadeleriyle necip Türk milletinin üstünlüğünü ayaklar altına almaya çalışmış ve milletimize nefretini şu sözlerle ifade etmiştir:

"Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu gösterebilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, TÜRKLER TARAFINDAN İŞGAL EDİLDİĞİNDE, Avrupa milletleri nasıl risk altında kalmıştı, bugün Avrupa'nın TÜRKLER TARAFINDAN İŞGALİ bize ne kadar gülünç geliyor.

Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türklere karşı kesin bir galibiyet elde etmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, çok sayıdaki AŞAĞI IRKLARIN medenileşmiş yüksek ırklar tarafından ELİMİNE EDİLECEĞİNİ (YOK EDİLECEĞİNİ) görüyorum." (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888. New York: D. Appleton and Company, s. 285-286)

İnsanlarımızın bir kısmının "bilim adamı" olduğunu sanarak hiçbir bilimsel eğitimi bulunmayan Darwin'e gösterdikleri saygı çok kaygı vericidir. Allah'a ve dine karşı mücadele içinde olan bir kısım insanlar, toplumu Darwinizm safsatasıyla yıllardan beri aldatmaktadır. Ancak artık insanlarımız Darwin'in ırkçı Türk düşmanı zihniyetini anlamış ve evrim teorisini destekleyen tek bir ara geçiş formunun bile bulunmadığını görmüştür.

13 Ekim 2009 Salı

İnkar edenlerin müminler aleyhine kurdukları tuzaklar baştan bozulmuştur

Gülay Pınarbaşı
“Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.” (Tevbe Suresi, 78)
Allah'a iman etmeyen, dolayısıyla Allah'tan korkmayan ve ahiret gününde hesap vereceğini düşünmeyen insanlar, akıllarından geçen bir düşünceyi Allah'ın bilmediğini, gizlice yaptıkları bir tavrı Allah'ın görmediğini sanmaktadırlar. Oysa Allah her insanın gizli ya da açık yaptığı herşeyi veya konuştuğu her sözü bilir. Allah, her ortamda ve her an kullarının yanında olandır. Bu durum Kuran'da şöyle tarif edilir:
Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 7)
İnkar edenler arasında Müslümanları zayıflatmak, şevklerini ve heyecanlarını kırmak isteyen kimseler olabilir ve bu insanlar müminleri engelleyebilmek için var güçleriyle çalışırlar. Tüm bu kişiler, müminlere zarar vermek için açıkça faaliyette bulunabilecekleri gibi, sinsi ve gizli yöntemler de kullanabilirler. Örneğin, münafıklar ve kalplerinde hastalık olan kimseler, inkar edenlerle işbirliği yaparak kendilerince müminlerin aleyhlerine açıkça tuzaklar kurabilirler.
Müslümanlar aleyhine faaliyet gösterenlerin en büyük hedefi, Allah’ın varlığının açıkça inkar edildiği bir toplum oluşturmaktır. Bu amaç doğrultusunda tüm planlarını insanları İslam’dan ve Kuran’dan uzaklaştırmak için kurarlar. Toplumdaki herkesin kendileri gibi inançsız olmalarını isterler. Özellikle Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede böyle bir amacı açıkça ilan ederek gerçekleştirmeleri çok fazla tepki alacağı için, hedeflerine gizli saklı yöntemler kullanarak ulaşmaya çalışırlar. Bu insanların durumunu Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. (Ahzab Suresi, 18)
Bu kişilerin içinde bulundukları en büyük yanılgı kurdukları çirkin düzenlerin Allah tarafından bilinmediğini sanmalarıdır.
Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar. (Zuhruf Suresi, 80)
Ayetlerde haber verildiği gibi hiçbir iftiracı başıboş değildir. Ve hiçbir iftira sözü, -iki kişi arasında geçse dahi- karşılıksız kalmaz. İftirayı atan unutsa dahi, onu gören, işiten ve yaratan Allah unutmaz; inkarcıların söyledikleri tüm isyankar sözlerin, asılsız iftiraların, sahip oldukları tüm kötü düşüncelerin, yaptıkları tüm zulümlerin karşılığı hesap günü kendilerine geri dönecektir.
Peygamberimiz (sav)'in, "Kim mü'mine zarar verirse Allah da onu zarara uğratır. Kim de mü'mine meşakkat verirse, Allah da ona meşakkat verir." (Tirmizi, Birr 27-1941) hadisinde buyurdukları gibi, Allah kötü niyetlerine karşılık olarak bu insanların kendilerini zarara uğratacaktır.
Herşeyin hakimi ve tek sahibi olan Allah, müminlerin dostu ve vekilidir. Müminler, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimizin, her zaman herşeyi en güzel, en hayırlı, en adil, en hikmetli şekliyle yarattığını bilir ve sadece O'na dayanıp güvenirler. Allah'ın dışında hiçbir varlıktan korkmazlar. Hiçbir iftira, saldırı, tehdit, alay, canlarına ve mallarına kastedilmesi onları imanın güzelliğini ve Kuran ahlakını yaşamaktan vazgeçirmeye güç yetiremez. Allah samimi Müslümanları her türlü tuzaktan koruduğu bir ayette şöyle bildirmiştir:
Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)

6 Ekim 2009 Salı

Doğu Türkistan Halkı İçin Yerine Getirilmesi Gereken Görev

Gülay Pınarbaşı
16 yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında 25 milyon Afrikalı köleleştirilmek üzere Batı medeniyeti tarafından topraklarından koparıldı. Bu insanların 8 milyonu yapılan yolculuklar sırasında havasızlık, açlık, hastalık gibi kötü yaşam koşullarından öldü. Amerika kıtasına Avrupalıların ayak basmalarından sonra yerliler sistemli biçimde katledildi ve 80 (bazı kaynaklara göre 90) milyon Kızılderili öldürüldü. 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atıldığı an 1 km’lik alan içinde yaşayan 80 bin insan anında öldü. Daha sonra ölü sayısı 250 bine yükseldi. 1954 yılında başlayan ve sekiz yıl devam eden Cezayir Bağımsızlık Savaşında 2.5 milyon Cezayirli hayatını kaybetti. 1955’te Endonezya, Laos, Kamboçya gibi yerlerde bölge halkını yok etmeye yönelik, siyasi oyunlarla operasyonlar düzenlendi. 1950-59 yılları arasında 60 bin insan Batista birliklerince yine katledildi. 1975 Vietnam savaşının ardından ülkede 4 milyonu sivil olmak üzere 5 milyon ölü, 80 bin sakat, on binlerce tecavüz olayı tarihe geçti. 1970-75’te Kamboçya ve Laos’ta bir milyon kişinin ölümüyle sonuçlanan insanlık dramı yaşandı. 1983 yılında Lübnan’da ve Grenada’da yine politik oyunlar neticesinde binlerce kişi öldü. 1989’da gerçekleşen Panama Çıkartmasında beş bin Panamalı öldü. 1991 yılında Irak işgal edildi ve bu bölgede akan kan hala durmadı. Irak’ta bugün 5 milyon yetim 1 milyon dul bulunmaktadır. 4 milyon insan açlık sınırının altında yaşamakta, 8 milyon insan da acil yardıma muhtaç durumdadır. Peki bunca fakirliğin yaşandığı Irak topraklarının değeri nedir? Irak’ın 115 milyar varillik yani trilyonlarca dolarlık petrol rezervi olduğundan bahsedilmektedir.
Tarih boyunca insanlık birçok savaş yaşamıştır. Ancak özellikle sosyal darwinist görüşlerin güçlendiği döneme kadar bu savaşlar genellikle ülkelerin orduları arasında gerçekleşiyordu, sivil halk doğrudan hedef alınmıyordu. Sosyal darwinizm ırklar arası çatışmanın milletlerin ilerlemesini sağlayacağı aldatmacası ile savaşlara zemin hazırlamıştır. Bu sapkın fikir ile savaş, zayıfların elenmesi, güçlülerin hayatta kalması, insan ırkının gelişebilmesi, ağırlık ve yük olarak görülen insanların yok edilmesi için sözde “en uygun yol” olarak görülmüştür. Bu nedenle sosyal darwinist amaçlarla yapılan savaşlarının asıl hedefi sivil halk olmuştur.
Savaşın "düzenleyici bir unsur" olduğunu öne sürmek ne akıl ve mantıkla ne de bilimsel verilerle açıklanabilir bir durum değildir. Savaş büyük can ve mal kayıplarına sebep olan, toplumların geleceği üzerinde telafi edilmesi zor tahriplere neden olan yıkıcı bir güçtür. Darwinistler insanın savaştıkça enerji ve canlılık kazanacağı yalanını uydurmuşlardır. Oysa Allah insanları, barışta huzur bulacak bir yapıda yaratmıştır. Kaos ve çatışma insanın ruhunda büyük gerilim ve tedirginliklere neden olur. İnsanın sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan en hızlı ilerleyişi huzur ve güvenliğin hakim olduğu ortamlarda mümkündür. Savaş ve çatışma ise yalnızca yıkım ve kayıp getirir.

Bugün dünyada baskı ve zulüm gören toplulukların tarihine baktığımız zaman neredeyse yüz yıldan beri üzerlerindeki baskının hiç kalkmamış olduğunu görüyoruz. Doğu Türkistan halkı ise bu konudaki nadir istisnalardan. Çünkü bu halk iki yüz yıldır işgal altında ve zulüm görüyor. Diledikleri kadar çocuk sahip olmaları bile kanunen yasaklanmış olan bu halka yapılanlara yıllardır dünya şahit. Ancak Doğu Türkistan’da uygulanan soykırım neredeyse sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. Yapılan katliamların insanları uyarma işlevi adeta ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Evrim teorisini bir bilim gibi sunarak insanı hayvan ile eşit göstermek isteyen zihniyet bugün dünyada yaşanan katliamlardan mesuldür. Sosyal darwinistlerin dünyaya hakim kılmak istedikleleri düşüncelere karşı çıkarak fikri mücadele yürütmek her Müslüman’ın görevidir.