22 Şubat 2012 Çarşamba

Sonsuz mutluluk mu? Sonsuz pişmanlık mı?

Bu dünyadan ahirete götürülecek tek şey Allah rızası için yapılmış olan salih amel ve ibadetlerdir. Müminin asıl hedefi de sadece ahirettir. İnsan dünya hayatında kendisine Rabbimiz tarafından sunulan nimetlerle denendiği için bunlardan faydalanırken de Allah rızasını gözetir.

Mümin ahiretteki sonsuz cennet hayatını hedefler. Tüm hayatı Allah'ın rızasını ve bu büyük "kurtuluş ve mutluluk"u elde etmek üzerine kuruludur. Müminler için en büyük mutluluk dünya hayatında yaptıklarına karşılık Yüce Allah'ın rızası kazanmış olmaktır.

İnkar edenler, "az bir yararlanma"dan (Al-i İmran Suresi, 197) başka bir şey olmayan dünyayı elde etmek için ellerinden gelenin "en çoğunu" yaparlar. Fakat bu sonu hüsranla bitecek olan bir oyalanmadır.

Cehennem, insanın hayal gücünün alamayacağı kadar büyük acıların yaşanacağı bir yerdir. İnkarcıların şiddetle bağlandıkları bu dünya ise büyük bir aldanıştan ibarettir. Dünya kıyametle birlikte yok olacaktır, ama cehennem hep var olacaktır.

İman etmemiş olanlar için ölüm kesin bir yıkım ve felaketin başlangıcıdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayarak Yüce Allah'ı unutanlar, ölüm geldiğinde pişmanlık duyacaklardır.

..."Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır." (Nisa Suresi, 119)

Kur'an ahlakına uymayan her insan -Allah'ın dilemesi dışında- kıyamet günü büyük bir pişmanlık yaşayacaktır. Böyle büyük bir pişmanlık yaşamamak için insan şeytanın kendisini bu geçici dünya hayatı ile aldatıp oyalamasına izin vermemelidir.

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 120)

Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 121)

15 Şubat 2012 Çarşamba

Ölümü hatırda tutmak elzemdir

Her insan kesin bir gerçek olan ölümü, Yüce Rabbimiz'in kaderde belirlediği bir zamanda, nerede olursa olsun yaşar. İnsanların sahip oldukları güzellik, zenginlik, makam veya herhangi bir güç kendilerini ölümden uzaklaştıramaz; ölüm muhakkak yaşanır. Buna rağmen pek çok insan ölümü düşünmez, hatta özellikle bu düşünceden kaçarlar. Ama bu kaçışın hiçbir faydasının olmayacağı Kur'an ile insanlara bildirilmiştir. Bir ayette, Allah ölüm gerçeğini şöyle haber vermiştir:

"De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)

İnsanların çoğu özellikle de gençken ölümü hiç akıllarına getirmek istemezler. Ölümü herşeyin sonu olarak gördükleri için bu gerçeği düşündüklerinde sıkıntıya ve üzüntüye düşüp korkuya kapılırlar. Oysa ki insanın düşünmemekle ölümden kaçamayacağı açıktır. Nitekim herkes karşısına çıkan herhangi bir gazetede dahi ölüm haberleriyle karşılaşır. Yolda giderken bir cenaze arabasına rastlar ya da bir mezarlığın önünden geçer. Zaman içinde her insanın yakınları ve akrabaları ölür. İnsan ne kadar direnirse dirensin, nereye sığınırsa sığınsın ölümle her an karşılaşabileceği apaçık bir gerçektir. Bu gerçeği hatırda tutmak ise önemlidir. Çünkü ölümü düşünmek, bir insan için aslında pek çok hayra vesile olabilecek önemli bir olaydır. Bu gerçek, Allah'ın izniyle samimi düşünenler için geçici olan dünya hayatına bağlanmayı önleyebilecek, ahiret hayatında azaptan kurtulmaya vesile olabilecek bir nimete dönüşebilir.

Ölümü anmanın hikmetlerini görmek, insanın kurtuluşuna, Yüce Allah'a yakinini artırmaya vesile olması nedeniyle çok önemlidir. Bu nedenle yapılması gereken, gerçekleri göz ardı etmeyi bir kenara bırakarak Allah'ın kaderde tespit ettiği süreyi, Yüce Rabbimiz'e en iyi şekilde kulluk ederek geçirmeye gayret etmektir.

8 Şubat 2012 Çarşamba

İbadetleri yaşlılığa ertelememek gerekir

Normal bir akla ve şuura sahip olan herkesi, Allah, Kur'an ahlakını yaşamakla ve Kur'an hükümlerini yerine getirmekle sorumlu tutmuştur. Bu ibadetleri yerine getiren bir insan hem dünya hayatında güzel bir hayat yaşar, hem de sonsuz cennet hayatını kazanır. İnsanın "gençliğimi yaşayayım, nasıl olsa yaşlanınca ibadetlerimi de yapar, ahireti de kazanırım" düşüncesiyle Allah'a karşı olan sorumluluğunu bile bile ertelemesi ahiret hayatını kaybetmesine neden olabilir. Allah; "Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır." (Nisa Suresi, 18) ayetiyle insanlara bu gerçeği haber vermiştir.

Ayrıca unutulmamalıdır ki, hiç kimse ölümle ne zaman karşılaşacağını bilemez. Buna rağmen insanın öleceği vakti biliyormuş gibi ibadetleri yerine getirmeyi belirli bir vakte ertelemesi kuşkusuz ki büyük bir hata olur. Zira ölümle karşılaştıktan sonra insan her ne kadar pişman olup geri dönmeyi istese de bir daha böyle bir imkan elde edemeyecektir.

Dünya bütün insanlar için bir imtihan yeridir. Bu imtihanın gereği olarak insanlar yaptıkları her tavırdan, fiili olarak yerine getirdikleri veya getirmeyip erteledikleri tüm ibadetlerden sorumludurlar. Kur'an'da bildirilen ibadetleri yerine getirmeyen, Allah'tan korkup sakınmayan, Allah'ın rızasına ve Kur'an'a uymayan bir insan ne kadar iyi niyetli olduğunu iddia ederse etsin, bu düşüncesinin ona ahirette bir faydası olmayacaktır. Ayrıca "kalp temizliği"nin tek ölçüsü Kur'an'dır. Yani bir insan ancak Kur'an ahlakına uygun olarak samimi niyetli, ihlaslı bir insansa "kalbim temiz" diyebilir. Yoksa bir insanın kendi değer yargıları ile kalp temizliği iddiasında bulunmasının bir anlamı yoktur.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Ahiret için ciddi çaba gösterenler

Müminlerin Allah'ın rızasını ve cennetini kazanabilmek için hayatları boyunca 'ciddi bir çaba' göstermeleri, onların Yüce Allah'a olan sadakatlerinin bir göstergesidir. Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de müminlere Allah'ın rızasını ve ahiretini kazanmak için 'ciddi bir çaba' göstermekle sorumlu olduklarını buyurmuştur. Müminler bu 'ciddi çabayı', hem kendi nefislerini imani açıdan olgunlaştırıp Allah'ın hoşnut olacağı bir yapıya kavuşturmak, hem de Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de tarif ettiği güzel ahlakı insanlara anlatmak için gösterirler. Müminlerin Allah'a karşı duydukları iman ne kadar güçlü olursa, Allah'ın onların kalplerine hissettireceği şevk ve heyecan da o kadar kuvvetli olacaktır. Böylece müminler hem nefislerini terbiye etmiş olacaklar, hem de Allah'ın razı olacağı bir insan olabilmek için gerekli olan çaba ve şevke sahip olacaklardır. Yüce Allah , Kur'an-ı Kerim'de şöyle öğütlemiştir:

Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 19)

İşte müminler ciddi çabayı ilk olarak kendi nefislerini Allah'ın razı olacağı bir hale getirmek için harcarlar. İnsanın kendi isteklerine ve tutkularına göre değil de, tamamen Allah'ın istediği şekilde hareket etmeye çalışması, şüphesiz ki ancak Rabbimiz'e karşı duyulacak içten bir bağlılıkla mümkündür. Müminler dünyada üstlenmeleri gereken en büyük sorumluluklardan birinin, kendi nefislerini terbiye etmek olduğunun farkındadırlar. Hayatları boyunca kendilerine sürekli olarak kötülüğü emreden ve kendilerini Allah'ın rızasından uzaklaştırmaya çalışan bu saptırıcı güçle mücadele halindedirler. Nefislerinin aldatmacalarına karşı son derece uyanık olur ve Allah'ın rızasına uygun olmayacak hareketlerden şiddetle kaçınırlar. Allah'ın ve Peygamberimiz (sav)'in güzel ahlak konusundaki tavsiyelerini bilen müminler, hem kendi nefislerine karşı mücadele etmek hem de Kur'an ahlakını insanlara anlatmak için büyük bir çaba gösterirler.