29 Aralık 2009 Salı

Neden Bazı Müslümanlar Evrim Teorisini Savunuyorlar? - 1

Tarihin her döneminde insanlar evrenin ve canlıların kökeni üzerinde düşünmüş ve bu konuda çeşitli fikirler ortaya atmışlardır. Bu fikirleri evreni materyalist bakış açısıyla açıklamaya çalışanlar ve Allah'ın tüm kainatı yoktan var ettiğini -yani yaratılış gerçeğini- görenler olmak üzere iki başlık altında toplamak mümkündür.

Evrim teorisi materyalist felsefe üzerine bina edilmiştir. Materyalist bakış açısı, evreni oluşturan maddenin, var olan yegane varlık olduğunu iddia eder. Bu batıl inanışa göre madde sonsuzdan beri vardır ve maddeye hakim olan bir başka güç yoktur. Materyalistler, evrenin tesadüfler sonucunda kendiliğinden şekillendiğini, canlılığın ise zaman içerisinde yine kör tesadüfler sonucu cansız maddelerden evrimleşerek meydana geldiği yanılgısını kabul ederler. Bu yanılgıya göre, yeryüzündeki tüm canlılar doğal etkiler ve tesadüfler sonucu ortaya çıkmışlardır.

Diğer bir deyişle, materyalist felsefe canlılığın oluşumunu evrim teorisiyle açıklamaya çalışır. Evrim teorisi ile materyalist felsefe birbirini tamamlayan iki düşünce sistemidir. Eski Yunan'da doğan bu birliktelik, 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışı içinde yeniden gündeme getirilmiş ve evrim teorisi materyalizme sözde bir destek oluşturduğu için -bilimsel olup olmadığına bakılmaksızın- materyalistler tarafından derhal kabul görmüştür.

Evrim teorisinin karşısında ise yaratılış gerçeği yer alır. Bu gerçeğe göre madde sonsuzdan beri var değildir, başıboş da değildir; Allah maddeyi yoktan yaratmış ve düzenlemiştir. Canlılar da yine Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur. Evrendeki ve canlılardaki büyük tasarım, hesap, denge ve düzen, bu gerçeğin açık kanıtlarıdır.

İnsanın akıl ve gözlem yoluyla kavrayabileceği yaratılış gerçeği, tarihin başından bu yana din yoluyla insanlara öğretilmiştir. Tüm İlahi dinler, Allah'ın tüm kainatı yoktan, "Ol" emri ile yarattığını ve kainattaki kusursuz işleyişin Allah'ın üstün yaratma gücünün bir delili olduğunu bildirmişlerdir. Kuran'ın pek çok ayetinde de bu gerçek bizlere bildirilmiştir. Allah "Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117) ayetiyle kainatı yoktan ve mucizevi biçimde yarattığını bildirmektedir. Enam Suresi'nde ise şu şekilde buyrulmaktadır:

O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 73)

Günümüzde bilim, materyalist-evrimci iddianın geçersizliğini göstermekte ve yaratılış gerçeğini doğrulamaktadır. Evrim teorisinin iddiasının aksine, çevremizi saran her bir yaratılış delili kainatta tesadüfe asla yer olmadığını bizlere göstermektedir. Göklerin, yeryüzünün ve tüm canlı varlıkların incelenmesi ile ortaya çıkan her detay Allah'ın büyük güç ve kudretinin birer delili niteliğindedir.

22 Aralık 2009 Salı

Neden bazı Müslümanlar Evrim teorisini savunuyorlar? - 2

Materyalizm ile Allah inancı arasındaki fikri ayrılık, din ile dinsizlik arasındaki en temel farktır. Allah Kur'an'da inkar edenler için, "Yoksa onlar, hiçbir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi?" (Tur Suresi, 35) buyurarak, onların yaratılış karşısındaki batıl iddialarına dikkat çeker. İnkarcılık, tarihin başından bu yana, evrenin ve insanların "yaratılmamış" oldukları yalanını öne sürmüş, bu saçma iddiayı bir şekilde makul gösterebilmek için çeşitli yollar aramıştır ve 19. yüzyılda Darwin'in teorisi ile, bu konuda en büyük girişimini yapmıştır.

Bu konuda fikri bir "uzlaşma" aramak, Müslüman için söz konusu değildir. Elbette insanlar istedikleri gibi düşünebilir, istedikleri teoriye inanabilirler. Ama ortaya atılma sebebi Allah'ı ve yaratılışı inkar etmek olan bir teori ile "uzlaşmak" mümkün değildir. Böyle boş bir çabaya girmek, dinin temelinden taviz vermek olur ki, bunun kabul edilmesi mümkün değildir.

Nitekim böyle bir girişimin dine zarar vermek anlamını taşıdığını bilen evrimciler, dindarları bu girişime zorlamak için çaba göstermektedirler.

Evrim teorisini körü körüne savunan bilim adamları, bilim alanında yaşanan ilerlemeler karşısında her geçen gün daha büyük bir açmaza girmektedirler. Çünkü her yeni gelişme teorilerinin aleyhinde olmakta ve yaratılış gerçeğini tasdik etmektedir. Bu nedenle de evrimci literatürde bilimsel deliller değil, demagojiler ağırlıktadır. Öte yandan en önde gelen evrimci bilim dergileri dahi evrim teorisinin çıkmazlarını itiraf etmek zorunda kalmaktadırlar. Bilimsel tartışmalar yaratılışı savunan bilim adamlarının kesin zaferleriyle sonuçlanmakta, evrimcilerin çaresizliklerine tüm dünya tanık olmaktadır.

İşte bu noktada bir diğer yanılgı olan evrimsel yaratılış görüşü, materyalist çevrelerin imdadına yetişmektedir. Evrimciler, inanç sahibi kişilerin desteğini alabilmek ve onların evrim teorisi karşısında yaptıkları fikri mücadeleyi zayıflatabilmek için, "evrimsel yaratılış fikri"ni el altından destekleyerek farklı bir yol denemektedirler. Kendileri Allah'a inanmadıkları, tesadüfü ilahlaştırdıkları, yaratılış gerçeğine tamamen karşı oldukları halde, teorilerinin kabulünü hızlandıracağını düşündükleri için, bazı kimselerin Allah'ın canlıları evrimle yarattığı fikrine karşı sessiz kalır, hatta çoğu zaman bu fikri teşvik ederler. Ancak bu yalnızca bir taktiktir. Evrimciler dine ve yaratılış gerçeğine şiddetle karşıdırlar. Hatta yaratılış gerçeğinin çoğunluk tarafından kabul görmesini engellemek için gerekirse evrim teorisi ile yaratılış arasında bir uyum varmış gibi gösterilebileceğini, bunun yaratılışı savunanların gücünü kıracağını savunurlar.

Bu durumda Allah'ın tüm kainatın Yaratıcısı olduğuna iman edip, bilimin ortaya koyduğu gerçekleri göz ardı ederek evrim teorisine destek vermek, üstelik Kur'an'daki açık izahları görmezlikten gelerek evrimin Kur'an'a uygun olduğunu iddia etmek çok hatalı bir yaklaşımdır. Böyle bir yaklaşımı benimseyen inançlı kimseler, gerçekte materyalist felsefe yararına ortaya atılmış bir düşünceye destek vermekte olduklarını fark etmeli ve bundan vazgeçmelidirler.

15 Aralık 2009 Salı

Neden bazı Müslümanlar Evrim teorisini savunuyorlar? - 1

Tarihin her döneminde insanlar evrenin ve canlıların kökeni üzerinde düşünmüş ve bu konuda çeşitli fikirler ortaya atmışlardır. Bu fikirleri evreni materyalist bakış açısıyla açıklamaya çalışanlar ve Allah'ın tüm kainatı yoktan var ettiğini -yani yaratılış gerçeğini- görenler olmak üzere iki başlık altında toplamak mümkündür.

Evrim teorisi materyalist felsefe üzerine bina edilmiştir. Materyalist bakış açısı, evreni oluşturan maddenin, var olan yegane varlık olduğunu iddia eder. Bu batıl inanışa göre madde sonsuzdan beri vardır ve maddeye hakim olan bir başka güç yoktur. Materyalistler, evrenin tesadüfler sonucunda kendiliğinden şekillendiğini, canlılığın ise zaman içerisinde yine kör tesadüfler sonucu cansız maddelerden evrimleşerek meydana geldiği yanılgısını kabul ederler. Bu yanılgıya göre, yeryüzündeki tüm canlılar doğal etkiler ve tesadüfler sonucu ortaya çıkmışlardır.

Diğer bir deyişle, materyalist felsefe canlılığın oluşumunu evrim teorisiyle açıklamaya çalışır. Evrim teorisi ile materyalist felsefe birbirini tamamlayan iki düşünce sistemidir. Eski Yunan'da doğan bu birliktelik, 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışı içinde yeniden gündeme getirilmiş ve evrim teorisi materyalizme sözde bir destek oluşturduğu için -bilimsel olup olmadığına bakılmaksızın- materyalistler tarafından derhal kabul görmüştür.

Evrim teorisinin karşısında ise yaratılış gerçeği yer alır. Bu gerçeğe göre madde sonsuzdan beri var değildir, başıboş da değildir; Allah maddeyi yoktan yaratmış ve düzenlemiştir. Canlılar da yine Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur. Evrendeki ve canlılardaki büyük tasarım, hesap, denge ve düzen, bu gerçeğin açık kanıtlarıdır.

İnsanın akıl ve gözlem yoluyla kavrayabileceği yaratılış gerçeği, tarihin başından bu yana din yoluyla insanlara öğretilmiştir. Tüm İlahi dinler, Allah'ın tüm kainatı yoktan, "Ol" emri ile yarattığını ve kainattaki kusursuz işleyişin Allah'ın üstün yaratma gücünün bir delili olduğunu bildirmişlerdir. Kur'an'ın pek çok ayetinde de bu gerçek bizlere bildirilmiştir. Allah "Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117) ayetiyle kainatı yoktan ve mucizevi biçimde yarattığını bildirmektedir. Enam Suresi'nde ise şu şekilde buyrulmaktadır:

O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 73)

Günümüzde bilim, materyalist-evrimci iddianın geçersizliğini göstermekte ve yaratılış gerçeğini doğrulamaktadır. Evrim teorisinin iddiasının aksine, çevremizi saran her bir yaratılış delili kainatta tesadüfe asla yer olmadığını bizlere göstermektedir. Göklerin, yeryüzünün ve tüm canlı varlıkların incelenmesi ile ortaya çıkan her detay Allah'ın büyük güç ve kudretinin birer delili niteliğindedir.

8 Aralık 2009 Salı

Kur'an'da diriliş örnekleri

Yaratma da diriltme de tamamen Allah'ın elindedir ve Allah'ın, aynı yaratmada olduğu gibi diriltmede de bir sebebe ihtiyacı yoktur. Bunun Kur'an'da pek çok örneği vardır.

Kur'an'da bildirildiği gibi, insan ölüp toprağa karıştıktan sonra ahiret gününde yeni bir yaratılışla diriltilecektir. Ayetlerde şu şekilde bildirilir:

Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra sûresi, 98-99)

Ayetlerde de görüldüğü gibi, inkar edenler, insanların ölüp, toprak olduktan sonra yeniden yaratılacaklarına inanmamaktadırlar. Bu örnek evrim teorisinin içinde bulunduğu durumu da özetlemektedir. Çünkü kıyamet gününde insanların bedenlerini yoktan var edecek olan Rabbimiz, ilk insan olan Hz. Adem'i de yoktan var etmiştir. Bu ayetler Kur'an'a inanan, ancak evrim düşüncesini savunmada ısrarlı davranan inanç sahibi kişiler için de çok büyük önem taşımaktadır.

Allah, "Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız..." (Enam sûresi, 94) ayeti ile de insanın ahiret gününde yeniden yaratılışına işaret etmektedir. Ayette insanların ahiretteki yaratılışlarının "ilk yaratılışları" gibi olduğu açıklanmaktadır. Ölüp toprak haline gelen insan, ahirette yeniden bir yaratmayla yoktan yaratılacaktır ve insan halinde olacaktır. Dolayısıyla insanın ilk yaratılışı da buna benzemektedir ve aşama aşama değil, bir anda, mucizevi şekilde gerçekleşmiştir.

Kur'an'da yeniden diriliş ile ilgili daha pek çok örnek bulunmaktadır. Örneğin Hz. Musa'nın kavmine Allah böyle bir olay yaşatmıştır. Allah bu kavmi öldürüp, sonra da diriltmiştir. Bu olay Kur'an'da şöyle anlatılır:

Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz. Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik. (Bakara sûresi, 55-56)

Kur'an'daki bir başka kıssada ise bir başka ölüp-dirilme olayına rastlanmaktadır. Olay yine Hz. Musa'nın kavminin başından geçmiştir. Allah bu kişilere öldürdükleri cesede daha önceden kestikleri ineğin bir parçasıyla vurmalarını emretmiştir. Allah, bunu ayette de belirtildiği gibi, bu insanlara ölüleri dirilttiğini göstermek ve onların imanlarını sağlamlaştırmak için yapmıştır. Bu apaçık bir mucizedir. Ancak ayetin devamında da görüleceği gibi, bu mucizenin ardından bu kişilerin kalpleri yine katılaşmıştır. (Bakara sûresi, 72-74)

Bu konuda Kur'an'da verilen bir diğer örnek ise öldükten sonra dirilmeye inanmayan bir kişinin durumudur. Ayetlerde bildirildiği üzere Allah bu kişiyi yüz yıl ölü bırakmış ve sonra da diriltmiştir. Ancak aradan yüz yıl geçmesine rağmen bu kişi kendisinin bir gün ya da bir günden az kaldığını düşünmüştür. Gerçeğin kendisine haber verilmesi karşısında bu kişi iman etmiştir. Kur'an'da bu olay şöyle bildirilir:

Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir." (Bakara sûresi, 259)

Bu konuda Kur'an'da verilen örneklerden biri de Kehf Ehli'dir. Bu kıssayı diğerlerinden ayıran fark, Kehf Ehli'nin öldürülmemesi, sadece bir insanın normal ömründen çok daha uzun süren bir uykuya dalmalarıdır.

İnançlı gençlerden oluşan Kehf Ehli (mağara sahipleri), içinde yaşadıkları kavim Allah'a şirk koşarak, Allah'tan başka ilahlar edindiği için kavimlerinden uzaklaşıp, bir mağaraya sığınmışlardır. Ancak Allah, Kehf Ehli'ne üç yüzyıldan fazla süren bir uyku vermiş ve böylece onları mucizevi bir şekilde mağarada uyutmuştur. Bu olay Kur'an'da şöyle bildirilir:

Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf sûresi, 11)

Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf sûresi, 25-26)

Ancak bir zaman sonra Allah, Kehf Ehli'ni uykularından uyandırmıştır. Bu olay da ayetlerde şöyle haber verilmektedir:

Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık. (Kehf sûresi, 12-13)

Fakat onlar bu kadar uzun bir süre uyuduklarının farkında değildirler. Hatta bir gün ya da bir günün birkaç saatlik kısmı kadar kaldıklarını düşünmektedirler. Oysa üç yüz yılı aşkın bir süre uyumuşlardır. Konuyla ilgili ayet şöyledir:

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf sûresi, 19)

Kur'an'da verilen bu gibi örnekler Allah'ın yaratma ve öldürme konusunda hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığını açıkça göstermektedir.

1 Aralık 2009 Salı

Allah İslam ahlakını yeryüzüne mutlaka hakim kılacaktır

Bayram günlerinde Müslümanların ruhlarına sevgi ve saygı hakim olur. Bu günlerde dargınlıklar sona erdirilir, insanlar birbirlerini bayramlaşarak veya hediyeleşerek sevindirme gayreti içerisinde olurlar. Müslümanlar sahip oldukları Kur'an ahlakı nedeniyle birbirlerine iyilikte bulunur, güzel söz söyler, temiz mekanlarda ağırlar, yiyecekler ikram eder, fedakarlık gösterirler. Ancak bu ahlak yapısı yalnızca Bayram günlerinde yaşanmakla kalmamalıdır. Bu sevgi ruhunun insanın tüm yaşamını kapsaması gerekir. Çünkü samimi Müslümanlar, güzel ahlakı insanlar için değil yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmek için yaşar. Dolayısıyla bir Müslüman'ın iyilik yapması karşısındaki kişinin davranışına bağlı değildir. Müslüman karşılıksız iyilikte bulunur.

Allah Müslümanları birbirlerine kardeş hükmünde yaratmıştır. Aynı öz kardeşlerin birbirlerini sevmesi, koruması gibi kuvvetli bir bağ tüm Müslümanların arasında yaşanmalıdır. Allah inanan kullarının, Kendi yolunda "sanki birbirleriyle kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlanmalarını" istemektedir (Saff Suresi, 4).

Allah'ın bu buyruğunu yerine getiren inançlı bir topluluğun Allah'ın izni ile maddi veya manevi zarara uğraması mümkün değildir. Gözünüzün önüne başkalarının menfaatini kendi menfaatinden önde tutan, komşusu aç iken yemek yemeyen, fakiri fukarayı koruması altına alan, kimseyi ezmeyen, zayıfları asla görmezlikten gelmeyen bir şahsiyet modeli getirin. Şimdi bu modeli bir şehrin insanlarına yerleştirin. Böyle bir şehirde nasıl bir yaşamın hakim olacağını düşünün. Sonra bu ahlak yapısının bir ülkeye hakim olduğunu düşünün. Böyle bir ülkenin vatandaşları arasında husumet, kavga hatta anlaşmazlığın bile yaşanması mümkün değildir. Çünkü vatandaşlar birbirlerini kardeşleri olarak görecek, görüşleri ne kadar farklı olursa olsun asla birbirlerinin kötülüğü için gayret etmeyeceklerdir.

Bahsedilen bu model bir ütopya değildir. Tarihte ve günümüzde yaşayan tüm mümin topluluklarının arasında böyle bir bağ vardır. Hak yolda olan mümin toplulukların tüm bireyleri Allah'ın rızasını kaybetmekten şiddetle korkan insanlardır. Bu nedenle bu kişiler birbirlerine seslerini bile yükseltmekten sakınırlar. Birbirlerini canları pahasına bile olsa korurlar. Allah aralarında kardeşlik ilişkisi yaşanan bu Müslüman topluluğa muazzam bir güç verir. Kuran'da samimi Müslümanların sahip olduğu bu güce şöyle dikkat çekilmektedir:

"Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar şöyle dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249)

İman sahibi insanların Allah'a karşı duydukları bağlılık ve kadere olan teslimiyetleri onların üzerinden maddi ve manevi olarak rahatsız edebilecek her türlü sebebi ortadan kaldırır. Çünkü Müslüman Allah'ın seçip beğenip yarattığı her olayı sevinçle karşılar. Eğer bir topluma üzüntü, karamsarlık, mutsuzluk hakimse bunun nedeninin İslam ahlakını yaşamamaktan kaynaklandığının anlaşılması gerekmektedir. Allah Kur'an ahlakına sahip kullarının 'olumsuz' gibi görünen tüm yaşadıkları olayları 'hayra' ve 'iyiliğe' dönüştürür. Bu Allah'ın adetullahıdır.

Ahlaken seçkin milletimiz de Kur'an'ın öğrettiği bu gerçekleri öğrenip yaşamaya gayret ettiği müddetçe Allah'ın vaad ettiği güce ve yenilmezliğe ulaşacaktır. Bu Türk milletinin geçmişte kaderi olmuştur. İnşaAllah gelecekte de kaderi bu yöndedir.

Yazımızı sonlandırırken bir noktayı daha hatırlatmak isteriz; İnsanı Müslüman yaratan Allah'tır. Bu nedenle yeryüzünde Müslüman olarak yaratılmış olanlar, sahip oldukları bu büyük nimetin farkında olmalıdırlar. Allah ahirette "inkar edenlerin Müslüman olmayı nice kereler dileyeceklerini" (Hicr Suresi, 2) bildirmektedir. Bu nedenle Müslümanlar Müslümanlıklarını tam hakkıyla yani Kur'an-ı Kerim'e ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uygun olarak yaşama gayret etmelidirler.

Tüm Müslüman dünyasının geçmiş Kurban bayramını kutlar, bir sonraki bayramımızı Türk-İslam Birliği çatısı altında kutlamayı Yüce Rabbimden niyaz ederim.