1 Aralık 2009 Salı

Allah İslam ahlakını yeryüzüne mutlaka hakim kılacaktır

Bayram günlerinde Müslümanların ruhlarına sevgi ve saygı hakim olur. Bu günlerde dargınlıklar sona erdirilir, insanlar birbirlerini bayramlaşarak veya hediyeleşerek sevindirme gayreti içerisinde olurlar. Müslümanlar sahip oldukları Kur'an ahlakı nedeniyle birbirlerine iyilikte bulunur, güzel söz söyler, temiz mekanlarda ağırlar, yiyecekler ikram eder, fedakarlık gösterirler. Ancak bu ahlak yapısı yalnızca Bayram günlerinde yaşanmakla kalmamalıdır. Bu sevgi ruhunun insanın tüm yaşamını kapsaması gerekir. Çünkü samimi Müslümanlar, güzel ahlakı insanlar için değil yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmek için yaşar. Dolayısıyla bir Müslüman'ın iyilik yapması karşısındaki kişinin davranışına bağlı değildir. Müslüman karşılıksız iyilikte bulunur.

Allah Müslümanları birbirlerine kardeş hükmünde yaratmıştır. Aynı öz kardeşlerin birbirlerini sevmesi, koruması gibi kuvvetli bir bağ tüm Müslümanların arasında yaşanmalıdır. Allah inanan kullarının, Kendi yolunda "sanki birbirleriyle kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlanmalarını" istemektedir (Saff Suresi, 4).

Allah'ın bu buyruğunu yerine getiren inançlı bir topluluğun Allah'ın izni ile maddi veya manevi zarara uğraması mümkün değildir. Gözünüzün önüne başkalarının menfaatini kendi menfaatinden önde tutan, komşusu aç iken yemek yemeyen, fakiri fukarayı koruması altına alan, kimseyi ezmeyen, zayıfları asla görmezlikten gelmeyen bir şahsiyet modeli getirin. Şimdi bu modeli bir şehrin insanlarına yerleştirin. Böyle bir şehirde nasıl bir yaşamın hakim olacağını düşünün. Sonra bu ahlak yapısının bir ülkeye hakim olduğunu düşünün. Böyle bir ülkenin vatandaşları arasında husumet, kavga hatta anlaşmazlığın bile yaşanması mümkün değildir. Çünkü vatandaşlar birbirlerini kardeşleri olarak görecek, görüşleri ne kadar farklı olursa olsun asla birbirlerinin kötülüğü için gayret etmeyeceklerdir.

Bahsedilen bu model bir ütopya değildir. Tarihte ve günümüzde yaşayan tüm mümin topluluklarının arasında böyle bir bağ vardır. Hak yolda olan mümin toplulukların tüm bireyleri Allah'ın rızasını kaybetmekten şiddetle korkan insanlardır. Bu nedenle bu kişiler birbirlerine seslerini bile yükseltmekten sakınırlar. Birbirlerini canları pahasına bile olsa korurlar. Allah aralarında kardeşlik ilişkisi yaşanan bu Müslüman topluluğa muazzam bir güç verir. Kuran'da samimi Müslümanların sahip olduğu bu güce şöyle dikkat çekilmektedir:

"Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar şöyle dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249)

İman sahibi insanların Allah'a karşı duydukları bağlılık ve kadere olan teslimiyetleri onların üzerinden maddi ve manevi olarak rahatsız edebilecek her türlü sebebi ortadan kaldırır. Çünkü Müslüman Allah'ın seçip beğenip yarattığı her olayı sevinçle karşılar. Eğer bir topluma üzüntü, karamsarlık, mutsuzluk hakimse bunun nedeninin İslam ahlakını yaşamamaktan kaynaklandığının anlaşılması gerekmektedir. Allah Kur'an ahlakına sahip kullarının 'olumsuz' gibi görünen tüm yaşadıkları olayları 'hayra' ve 'iyiliğe' dönüştürür. Bu Allah'ın adetullahıdır.

Ahlaken seçkin milletimiz de Kur'an'ın öğrettiği bu gerçekleri öğrenip yaşamaya gayret ettiği müddetçe Allah'ın vaad ettiği güce ve yenilmezliğe ulaşacaktır. Bu Türk milletinin geçmişte kaderi olmuştur. İnşaAllah gelecekte de kaderi bu yöndedir.

Yazımızı sonlandırırken bir noktayı daha hatırlatmak isteriz; İnsanı Müslüman yaratan Allah'tır. Bu nedenle yeryüzünde Müslüman olarak yaratılmış olanlar, sahip oldukları bu büyük nimetin farkında olmalıdırlar. Allah ahirette "inkar edenlerin Müslüman olmayı nice kereler dileyeceklerini" (Hicr Suresi, 2) bildirmektedir. Bu nedenle Müslümanlar Müslümanlıklarını tam hakkıyla yani Kur'an-ı Kerim'e ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uygun olarak yaşama gayret etmelidirler.

Tüm Müslüman dünyasının geçmiş Kurban bayramını kutlar, bir sonraki bayramımızı Türk-İslam Birliği çatısı altında kutlamayı Yüce Rabbimden niyaz ederim.