28 Ekim 2008 Salı

Bedenimizdeki mucizevi sistemleri düşünün

İnsan bedenini oluşturan 100 trilyon hücre şuur sahibi olmayan moleküller tarafından teker teker kontrol edilmektedirler. Bu şuursuz varlıklar hücreler üzerinde tam hakimiyet kurarlar. Hücreler arasında muazzam şekilde işleyen bir iletişim ağı vardır. Birbirinden çok uzakta bulunan, gözü kulağı olmayan hücreler birbirleri ile haberleşebilirler. Bu muazzam sistemi elbette şuursuz moleküller oluşturmamıştır. Bu yapı sonsuz akıl sahibi Allah’ın yaratma sanatının çarpıcı örneklerinden birisidir.

Bedenimizde her saniye çok fazla sayıda mucize meydana gelmektedir. İnsanın hiç düşünmeden kolaylıkla yerine getirdiği hareketleri gerçekleştiren hücreler, hareketin basitliği ile ters orantılı olarak son derece akılcı davranışlar sergilerler. Örneğin siz yolda yürürken kanınızda bulunan şeker miktarı defalarca hesaplanır. Şeker miktarının dengelenmesi için binlerce hücreniz ayrı ayrı çalışır.
Bazen kemiklerinizden kana kalsiyum verilmesi sağlanır. Bazen de tam tersi yapılır ve kanınızda bulunan fazla kalsiyum, kemiklerinizden kana geri karıştırılır. Ölen deri hücrelerinizin yerlerine yeni hücrelerin inşa edilmesi sağlanır. Bunun için bazı hücrelerin bölünerek çoğalmaları teşvik edilir. Beden ısınızın ayarlanması için trilyonlarca hücre birer mikro kalorifer gibi çalışır. Her hücrenin çalışma hızı tek tek denetlenir ve kontrol altına alınır. Kanınızda ne kadar sodyum bulunduğu da hücreler tarafından denetlenir ve bulunması gereken sodyum miktarı özel mekanizmalar sayesinde ayarlanır. Kan basıncınızın tehlikeli bir şekilde yükselmesini veya düşmesini engellemek için hücreler basınç ölçümleri yaparlar ve gerekli önlemleri almak için sürekli çalışırlar. Damarlarınızın etrafında bulunan kas hücreleri kimi zaman kasılarak damarları daraltır, kimi zaman gevşeyerek damarları genişletirler. Böbreklerinizde bulunan bazı hücreler idrar sıvısının içinden bazen su, bazen de sodyum moleküllerini alıp kana karıştırırlar...

Ve bunlara benzer binlerce işlem siz farkında bile olmadan gerçekleştirilir.

Vücudunuzun her noktası -sizin yaşamınızı devam ettirmek için- teker teker kontrol edilir, eksikler giderilir ve düzen sağlanır. Siz bedeninizin sadece yürüdüğünü sansanız da gerçekte bedeninizde aynı anda binlerce işlem yapılmaktadır.

İşte bu noktada insanın üzerine düşen önemli bir görev vardır: Düşünmek.

Çünkü göklerde ve yerde var olan herşey Allah'ın varlığının bir delilidir. Ve bu delilleri hakkıyla görebilmenin tek yolu düşünmektir.

Yaratılan varlıklar üzerinde düşünmek, akıl sahiplerinin Allah'a olan yakınlıklarını artırır, Allah'ın gücünü daha iyi takdir etmelerini sağlar ve Allah korkularının artmasına vesile olur. Göklerde ve yerde Allah'ın ayetlerinin (mucizelerinin) bulunduğu ve imanlı insanların bu ayetler karşısındaki tavırları, Kur'an'da şöyle bildirilmiştir;
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)

İnsanın hiçbir şeyden haberi yokken bedeninin derinliklerinde çalışan sistemler Allah'ın sergilediği muhteşem ayetlerinden biridir. Bu yüzden hücrelerinizde meydana gelen olaylara biyolojik ayrıntı olarak bakmak, şüphesiz büyük bir gaflet olacaktır.

İnsanın kendi bedeninde gerçekleşen bu mucizevi olaylar üzerinde düşünmesi, bu olayların nasıl meydana geldiği ve mevcut sistemlerin nasıl var olduğu üzerinde tefekkür etmesi şüphesiz insanın Allah'a olan yakınlığını daha da artacaktır.

İşleyişleri mucize olan sistemler hakkında düşünmenin bir başka önemli sonucu daha vardır. Bu sistemler üzerine düşünmek, Allah'ın varlığına karşı atılan büyük bir iftira olan "evrim teorisine" karşı insanı daha da bilinçlendirecektir. Birbiri içine geçmiş ve tek bir tanesi olmadan işlemeyen alt sistemlerden kurulu muhteşem bir yapı olan bedeniniz, evrim teorisinin iddiası olan tesadüf masalının geçersizliğini de gözler önüne sermektedir .

Allah’a iman eden her insanın yapması gereken şahit olduğu bu yaratılış mucizelerini elinden geldiği kadar diğer insanlarla paylaşmaktır. Müslümanlar Allah’ın sergilediği bu sanatı samimi, candan bir üslupla şevkle çevrelerindeki kişilere anlatırlar.


Milli Gazete

21 Ekim 2008 Salı

Değişken ruh halinin kaynağı din ahlakından uzak yaşamdır

Bazı insanlar, hayatı kendi belirledikleri kurallar doğrultusunda yaşarlar. Bu kişiler, nefislerinin o anki istekleri doğrultusunda, kolaylıkla bu kurallarından tavizler verebilmektedirler. Çünkü hayatlarına yön veren, kişiliklerinde süreklilik göstermelerini sağlayan ve mutlak olarak doğru olduğuna inandıkları bir yol göstericileri yoktur. Bundan dolayı da kişilikleri çoğu zaman değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin beş dakika öncesine kadar oldukça sakinken kişinin kapıları çarpması, taşkınlık dolu hareketler yaparak çevresindeki insanlara çıkışması, bağırıp çağırarak azarlaması ya da biraz önce mutlu olduğunu ifade ederken birden ağlamaya başlaması ve her şeye alınması bu kişilerin en belirgin özellikleridir.

Tüm iman sahipleri tarafından şiddetle kaçınılması gereken bu davranış bozukluğunun temel kaynağı ise, kişinin davranışlarını, konuşmalarını, hareketlerini, düşüncelerini ve olaylara yaklaşımını Kuran ahlakına göre şekillendirmemesidir.
Bu kişilerin dengeli bir kişilik sergileyememelerinin önündeki en büyük engel nefislerinin isteklerinin peşinden gitmeleridir. Yüce Allah Kuran'da nefislerin bencil tutkulara yatkın olarak yaratıldığını bildirmektedir. İnsan eğer nefsinin kendisini yönlendirmesine izin verecek olursa, tüm tavırları bu bencil tutkuları doğrultusunda şekillenecektir. Bu bencil tutkular ise; insanın sabit, tutarlı ve dengeli bir kişilik sergilemesini engelleyecektir. İnsan nefsinin telkinleri sonucunda bir anda öfkelenebilecek, duygusallaşabilecek, küsüp darılabilecek, kıskançlık hissine kapılabilecek ve bunlara bağlı olarak da ani kararlar alabilecektir. Dolayısıyla kişiliği, çevresindeki insanlar için her zaman bir sürpriz olacaktır. Bir anı bir diğer anına uymayacaktır. Her an ruh hali, düşünceleri, duyguları, kararları ve bakış açısı değişebilecektir. Böyle bir insan ise, tutarsız ve dengesiz davranışlarıyla her zaman için çevresindeki insanlar üzerinde tedirginlik ve güvensizlik hissi oluşturacaktır.
Bu kişilik yapısına, din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda sık olarak rastlamak mümkündür. Bu karakteri taşıyan insanlar, Kuran ahlakının kazandırdığı bakış açısından uzak oldukları için, kendi koydukları nefsani kuralların tüm hayatlarını yönlendirmesine izin verirler. Bu da onları akılcılıktan uzaklaştırır ve bazı dengesiz tavırlar içerisine sürükler. Böyle bir durumda Müslüman'ın rehberi ise Kuran'dır. Allah Kuran'da nefsin kişiyi daima kötülüğe çağıracağı ve şeytanın da insanı tutarsızlığa, akılsızca ve hırslarının, tutkularının gerektirdiği şekilde hareket etmeye zorlayacağı konusunda insanları uyarmıştır. Tüm bunlara karşılık, kendisine Kuran'ı rehber edinen, vicdanının sesi doğrultusunda hareket eden insanların ise, ideal bir kişilik kazanacaklarını, hem dünyada hem ahirette üstün konuma geleceklerini müjdelemiştir.
İman eden kişi, Allah'ın gösterdiği yola uyması sebebiyle bu güçlü ve üstün kişiliği kazanmıştır. Rehberi Kuran olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir kişilik kazandırır. Nasıl hareket edeceği, olayları hangi bakış açısıyla, nasıl bir mantık örgüsüyle değerlendireceği çevresindekiler için hiçbir zaman sürpriz olmaz. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı da güvenilir bir karaktere sahiptir.

Değişken ruh halinin bir diğer nedeni ise duygularla hareket edilmesidir. Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda çok olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Hatta duygusallığın aslında her insanın karakterinde az çok olması gereken önemli bir özellik olduğuna inanılır. Bu düşünceye göre duygusallığın neden olduğu tavırlar, yaşanması gereken insani duygulardır. Bu nedenle duygusallıktan kaynaklanan “alınma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk, kıskançlık, kızgınlık” gibi tavır bozukluklarının, “insanın içinden gelen duygular” olduğu öne sürülerek olabildiğince teşvik edilir. Oysa bu kanaat tümüyle yanlıştır.

Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda yaygın olarak yaşanan duygusallık, insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar karşısında, duygularının kendisini yönlendirmesiyle hareket ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir. Bu da kişinin değişken bir ruh haline sahip olmasına, kendisine ve çevresine hem maddi hem de manevi olarak zarar vermesine neden olur.
Mümin ise tüm hayatına ve kişiliğine Kuran ahlakı hakim olduğu için, nefsin bu özelliği ve ona karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda en doğru bilgilere sahiptir. Duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Ayrıca cahiliye ahlakının getirdiği bu zayıf karakterle özdeşleşen duygusallaşmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir
insanın karakteriyle bağdaşmayacak, ona yakışmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Çünkü tüm bu tavırlar, Allah'ın beğenmediği ve sakınılması gereken davranışlardır.

Güçlü bir karakter ancak Allah’a iman ile mümkündür
Allah'a gönülden bir bağlılık, içten bir teslimiyet, her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu bilerek ve herşeyi hayır gözüyle değerlendirmek, insanın duygularına kapılıp olumsuz tavırlarda bulunmasını engeller. İman eden bir insan, Allah'a olan güçlü sevgisi ve derin Allah korkusu nedeniyle duygusallığın neden olabileceği tüm tavır bozukluklarından titizlikle sakınır. Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde, tüm tavırlarıyla, kişiliğiyle, yüksek ahlakıyla insanlara örnek olmayı hedefleyen bir insandır. (Furkan Suresi, 74) Bu da Allah'ın izniyle ona hiçbir olay karşısında yıkılmayan güçlü bir kişilik kazandırır.

Müminler tüm hayatlarını Kuran ahlakına uygun olarak düzenlerler. İman etmeyen toplumlarda yaygın olarak görülen tavır bozukluklarından sakınıp güçlü bir kişilik sergilemenin, tüm insanlar için güzel bir örnek olacağını bilir ve bu şuur ve sorumluluk bilinciyle hareket ederler. Allah'ın Kuran'da, "... Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından ' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9) ayetiyle bildirdiği gibi, nefislerini kötülüklerden arındırmak için çalışırlar. Bu çabalarına karşılık, Allah iman edenleri dünyada ve ahirette nimete, huzura kavuşturacağını ve mutluluğu en güzel şekilde onların yaşayacaklarını şöyle müjdelemektedir:
“Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 96-97)


Milli Gazete

14 Ekim 2008 Salı

Müslümanlar, kardeşlik bağları ile birbirlerine bağlanmışlardır

Allah Kuran'da iman edenlerin birbirlerinin kardeşleri olduğunu bildirmiştir. Müslümanların Kuran'da bildirilen bu kardeşlik ruhunu en güzel şekilde yaşamaları, eksikliklerini tamamlamaları ve birbirlerine her şart altında destek olmaları son derece önemlidir. Hucurat Suresi’nde şu şekilde bildirilmektedir:
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

Kardeşlik duyguları ile sağlamlaştırılmış bir birliğin temelinde sevgi, fedakarlık, yardımseverlik, merhamet, hoşgörü, anlayış ve uzlaşı olmalıdır. İnananların birliğini güçlü kılan imanları ve ihlaslarıdır. Gerçek dostluk ve ittifak ancak samimi iman ile kurulur. Müminler, birbirlerini araya hiçbir çıkar ya da menfaat beklentisi katmadan, halis niyetle ve sadece Allah rızası için sever, Allah rızası için dost olur ve Allah rızası için birlik olurlar. Temeli dünya üzerindeki en sağlam kaynağa, Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu birliğin bozulması, dağılıp yıkılması Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmaz.

Allah’a iman eden, Kuran’a, Peygamberlere, meleklere, hesap gününe, cennete ve cehenneme inanan Müslümanların aralarında anlaşmazlık olması için hiçbir neden yoktur. Müslümanlar arasında kardeşlik duyguları ancak kişilerin bencil istek ve tutkuları işe karıştığı zaman bozulur.
Büyük İslam mütefekkiri Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar isimli eserinde Müslümanları bu konuda şöyle uyarmaktadır:
“Allah Teala kitabında birleşin demiyor mu? Bu birleşme kimlerle olacak, masonlarla mı birleşelim yoksa komünistlerle mi birleşelim? Herhalde Müslümanların birbirleri ile birleşmesi. Öyle ise niçin birleşemiyoruz? Sebebi benlik ve çekememezlik. Cenab-ı Hak bizi şu iki belanın elinden kurtarsın da Hak ve hakikatta birleşmek ve böylece dinsizlere lokma olmaktan kurtarsın. Amin.” (Hadislerle Nasihatlar, s. 93-94)

Müslümanların aralarında husumet ile sonuçlanan anlaşmazlıkların olması şeytanın telkini ile gerçekleşir. Müminlerin birlik olmasını şeytan istemez, çünkü o dünyaya kendi sisteminin hakim olmasını ister. Müminlerin etraflarında meydana gelen olayları bu şuur ile değerlendirmeleri gerekir. Bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’ı sevmesi Allah’ın rızasını uygun olandır. Eğer bir kişi hayatını Allah yolunda vakfetmiş olduğunu tüm tavır ve davranışları ile ispatlıyor, her anında Allah'ın rızasını ve rahmetini gözeterek güzel davranışlarda bulunuyorsa, müminler o kişiye karşı sevgi ve hürmet duyarlar.
Hz. Muhammed (sav), Müslümanların birbirleri ile güzel geçinmelerini bir hadis-i şerifinde şöyle tavsiye etmiştir:
Birbirinize hased (çekememezlik) etmeyiniz. Birbirinizle buğuz (düşmanlık) etmeyiniz. Birbirinizle iyi ilişkileri kesmeyiniz. Birbirinizden yüz çevirip küsüşmeyiniz ve ey Allah'ın kulları, kardeşler olunuz. (Mace ,Cilt 10, s. 32)

Mümin, her durumda affedici olmakla yükümlüdür, ancak karşısındaki kişi de bir Müslüman ise, onunla din kardeşi olduğunu, her ikisinin de Allah'tan korkup sakındığını, Peygamber Efendimiz (sav)'e itaat ettiğini, helal ve harama titizlik gösterdiğini düşünerek çok daha sabırlı davranmalıdır. Müslüman, din kardeşinin her zaman için iyiliğini istemesi gerektiğinin, kendisini düşündüğü gibi onu da düşünmesi gerektiğinin, herhangi bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda da sabırla, şefkatle ve sevgiyle karşılık vermesi gerektiğinin bilincindedir. Bir Kuran ayetinde, Müslümanların din kardeşleri için şöyle dua ettikleri bildirilir:
Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: 'Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin. (Haşr Suresi, 10)

Tüm Müslümanlar birbirlerine Kuran’ın emrettiği şekilde bakmalıdırlar. Soğukluk, anlaşmazlık, gerilim, kötü zan, kin tutma, ihtilaf, söz mücadelesi, zıtlaşma ve sevgiyi zedeleyecek tüm negatif duygulardan kaçınmalıdırlar. Bu konuda gösterecekleri iradeyi Allah’ın rızasını kazanmak için koruyacakları için güzel ahlaklarını asla bozmamalıdırlar.


Milli Gazete

7 Ekim 2008 Salı

Kötülerin En Büyük Korkusu: İyilerin İttifakı

Her insan huzur ve güvenlik dolu, hiç kimsenin bir diğerine zarar veya tedirginlik vermediği, insanların barış ve dostluk içinde yaşadıkları, birbirlerinden daima güzel, övücü, saygı ve sevgi dolu sözler işittiği bir toplumda yaşamak ister. Ancak bu güzel ortamın bir gün gelip de kendiliğinden oluşacağını düşünmek ve hiçbir şey yapmadan bu günün gelmesini beklemek yeterli değildir. Bu nedenle de barışın, huzurun ve güvenliğin hakim olduğu bir toplumda yaşamayı samimi olarak isteyenler bir an önce harekete geçmeli ve bazı fedakarlıklarda bulunmalıdırlar.

Çevrenize dikkatle bakıp olayları akıl, vicdan ve sağduyu ile değerlendirdiğinizde, yukarıda sıraladığımız tüm bu güzelliklerin insanlar arasında hakim olması için çalışan, tüm vaktini, imkanlarını ve enerjisini buna vakfeden insanların var olduğunu fark edeceksiniz. Ancak onların yanısıra kötülerin de kimler olduklarını ve nasıl bir toplum modeli oluşturmayı amaçladıklarını fark edeceksiniz. İşte görmek istemeyip de gördüğünüz tüm çirkinliklerin, zalimliklerin, dejenerasyonun, sevgisizliğin, nefretin, acımasızlığın, kötü sözlerin, haksızlıkların, fakirliğin, dedikoduların, insanları üzen, sıkan, gerilime düşüren her türlü olayın nedeni kötülerin bu şiddetli ittifakıdır.
Bu ittifakın farkına varan iyi ve vicdan sahibi insanların çevrelerinde gelişen bu olaylara karşı kayıtsız kalmamaları gerekir. Eğer çevrenizdeki kötülüklerden bir nebze olsun rahatsızlık duyuyor ve dünya üzerinden bir an önce yok olmalarını talep ediyorsanız, bu sizin vicdan sahibi, duyarlı bir insan olduğunuzu gösterir. Bu nedenle de vicdanı körelip kötülüklerden rahatsızlık duymayan bir insan olmadan önce mutlaka iyilerden olmanız, hayatınızın bundan sonraki bölümünü onların safında geçirmeniz şarttır. Unutmayın ki zulme rıza göstermek, durmak bilmeyen kötülüklere karşı ses çıkarmadan seyirci olmak, zulmün ta kendisidir.

Hiç kimse "Benim desteğimden ne olur?" dememelidir, çünkü önemli olan herkesin kendi samimi niyeti ve gösterdiği halisane çabadır. Allah her insanın elinden gelenin en fazlasını yapmasını, iyilerin yanında yer almasını tüm bu kötülüklerin erimesine ve oluşturdukları ittifakın darmadağın edilmesine vesile edecektir. Allah bir ayetinde insanların arasında yeryüzündeki bozgunculuğu giderecek fazilet sahibi kişilerin bulunması gerektiğini buyurur:
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı. (Hud Suresi, 116)

Vicdanlı ve akıl sahibi bir Müslüman çevresindeki insanları, içinde yaşadığı toplumu, hatta tüm insanları zulümden, kargaşadan, savaşlardan, bozgunculuktan, ahlaksızlıktan ve vicdansızlıktan kurtarmak için çaba gösterir. Şu çok açık bir gerçektir ki, samimiyet, vicdan, dürüstlük, merhamet, şefkat, sevgi, saygı gibi manevi değerler kötülerin ahlaksızlıklarını eritecek ve ortadan kaldıracaktır. Diğer bir deyişle iyilerin biraraya gelmeleri ve birlikte davranmaları ile kötülerin ittifakı dağılacak, kötülükleri eriyip yok olacaktır. Allah bir ayetinde bu gerçeği şöyle müjdeler:
Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

Bu nedenle kötülerin ittifakının insanlık açısından tehlikelerini gözler önüne sermenin yanı sıra asıl önemli olan, iyilerin, vicdanlı ve samimi insanların kötülere karşı birbirlerine destek olmaları, zulme uğrayan mazlumları koruyup kollamaları, haksızlığa uğrayanları savunmalarıdır. Bu, Allah'ın hoşnut olduğu ve Kuran'da birçok ayetiyle müminlere emrettiği önemli bir ibadet ve güzel bir tavırdır:
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39)
… Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Araf Suresi'ndeki bu ayette Allah, müminlerin elçilerine destek olup savunmalarını, ona yardım etmelerini bildirmektedir. Müminler aynı şekilde birbirlerini de destekleyip savunmalı ve birbirlerine yardımda bulunmalıdırlar. Allah Kuran'ın birçok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:
Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

"Veli" kelimesinin anlamı, dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Öyle ise müminler; vicdan sahibi, güzel ahlaklı, dürüst ve samimi insanlar birbirlerini desteklemeli, birbirlerine dost, yardımcı ve koruyucu olmalıdırlar.


Milli Gazete