12 Haziran 2007 Salı

Dünya Hizmet Yurdudur

İnsanların çoğunun dünya hayatına ilişkin yanlış bir bakış açısı bulunur. Dünya’da Allah’a kulluk etmek için yaratıldığını unutan bir insan, Allah’ın kendinisi denemek için yarattığı olaylara kendini kaptırır ve yaşamının amacını unutur. Her insanın yaratılış amacı bulunmaktadır. Bu amaç Allah’ın kullarına rehber olarak indirdiği Kuran’da bildirilmiştir.
Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız? (Müminun Suresi, 115)
… insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)

İnsan imtihanın gereği olarak özel yaratılmış zamana bağlıdır. Her insanın ne kadar yaşayacağı kaderinde bellidir, ancak Allah’ın yaratma kanunu gereği belli bir sınırı vardır. Ağaçların bile Allah’ın dilemesiyle beş yüz yıla kadar ömrü olabilmektedir, ancak insan son derece zayıf bir varlıktır. Ortalama ancak altmış yetmiş yıllık kısa bir ömrü vardır. Bu ömür tıpkı bir kum saatinde olduğu gibi hiç durmadan akmakta; insan, ahirete doğru sürekli bir geri sayım içinde yaşamaktadır. Herkes kendisi için belirlenmiş olan bu ömrü, yaratılış amacına uygun olarak yaşamalıdır; Allah’a kulluk görevini yerine getirmeli ve dinine hizmet etmelidir.

Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde dünya hayatının geçici bir mekan olduğunu ve insanın bu dünyada ahiret için ciddi bir çaba harcaması gerektiğini şöyle dile getirmiştir:

Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.

Bu dünya Müslümanlar için Allah yolunda, O'nun rızasını kazanmak için çaba harcanması, hizmet edilmesi gereken bir mekandır. Bediüzzaman Said Nursi de dünya hayatının sadece bir hizmet yeri olduğunu, insanın zorluk ve güzelliklerle denemeden geçirileceğini ve musibetlere, sıkıntılara sabretmenin mükafatının da çok büyük olacağını şu şekilde bildirir:

Şu dünya hayatı, imtihan meydanıdır ve hizmet yurdudur; lezzet, ücret ve mükafat yeri değildir. Madem hizmet yurdudur ve kulluk mahallidir; hastalıklar ve musibetler dini olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve kulluğa çok başarı ve kuvvet verir. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şikayet etmek değil, şükretmek gerekir. Evet ibadet iki kısımdır: Birinci kısım olumlu diğeri ise olumsuz. Olumlu kısmı malumdur. Olumsuz kısmı ise, hastalık ve musibetlerde, musibetzede, za'fını ve aczini hissedip, Rahman olan Rabbin'e yönelip, O'nu düşünüp, O'na yalvarıp halis bir kulluk yapar. Bu kulluğa riya giremez, halistir. Eğer sabretse, musibetin mükafatını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer.

Said Nursi'nin bu hikmetli anlatımı üzerinde düşünmek son derece önemlidir. Dünya hayatı çok kısadır. Dünyada gösterilen her tavrın karşılığı ahirette görülecektir. Allah rızası için gösterilen her tavır ahiret için bir sermayedir. Kuran’da bu gerçeği Allah şöyle bildirmektedir:
Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup-sakının. (Bakara Suresi, 197)

Ahiret yurdu için hazırlık yapan ve azık hazırlayan bir insan vaktini boşa geçirmez. Aklını sürekli olarak Allah’ın rızasını nasıl kazanacağı konusunda kullanır. Bu nedenle yaptığı her türlü iş Allah yolunda bir hizmettir. Gereksiz bir düşünceden kurtulup hayırlı bir tefekkür ömür boyu güzel hizmetinin gücünü artıracak bir bilgiye insanı ulaştırabilir. Allah, kulunun Kendi rızası için yaptığı bir düşünceyi ahirette karşısına çıkartır.
Bu konuda Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğüt Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
"Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır." (Lokman Suresi, 16)

Allah kendi rızası için çaba sarfetmek isteyen herkese güç ve imkan verir. Tıkanan yollarını açar ve başarıya ulaştırır, ahirette’de cennetle ödüllendirir. Bu Allah’ın samimi Müslümanlara olan bir vaadidir.
Küçük, büyük infak ettileri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır. (Tevbe Suresi, 121)
Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp-ettiklerinden haberdar olandır. (Hud Suresi, 111)

Milli Gazete