Hepimizin
bildiği gibi son günlerde İslam dünyasında yine büyük bir hareketlenme var: Darbeler
yapılıyor, iç çatışmalar yaşanıyor, müslümanlara yapılan zulümler artarak devam
ediyor. Gerek dünya basını gerekse ülkemizdeki gazete, televizyon ve sosyal
medya haberlerine baktığımızda herkesin perde arkasında bir fail aradığını
görüyoruz. Tamam İslam çoğrafyasının dünyayı saran “islamofobya”dan kaynaklanan
bir takım haksızlıklara maruz kaldığı inkar edilemez bir gerçektir. Peki
şikayet etmek, yakınmak, sürekli mağduriyetini dile getirmek, protesto etmek,
hep başkalarına suçu yüklemek bize ne kazandıracak? Biraz da suçu kendimizde
aramamız gerekmez mi?
İlk
olarak işe özeleştiri yapmakla başlanılabilir. “İslam dünyası” olarak nerede
yanlış yaptık, bundan sonra ne yapmamız gerekir? Yapılan hataları nasıl telafi
edebiliriz? Ne şekilde ve hangi doğrultuda net ve somut adımlar atabiliriz?
İslam dünyasının hem ekonomik, hem siyasi, hem de sosyal olarak kalkınması için
nihai neticeye giden en keskin çözümler neler olabilir? Batı toplumlarının
rahatsız olduğu konularda sadece ön yargı mı var? Onların da haklı olduğu
noktalar var mı? Bazı kişilerin bilgi eksikliğinden, bazılarının ise
samimiyetsizliklerinden kaynaklanan bağnaz yapının bu istenmeyen imajda bir
rolü var mıdır? Peygamberimiz (sav)’in zamanında yaşanan sevgi ve barış dolu,
herkesin razı olduğu İslam anlayışına sahip miyiz? Allah Kuran’da Müslümanların
birlik olmaları gerektiğini bildirmiş, olmamaları durumunda ise, manevi
güçlerini kaybedeceklerini, ezilip yenileceklerini haber vermişken,
müslümanların dağınık bir yapıda olmaları, asıl hatanın kendilerinde olduğunu
göstermez mi ?
Bölgeye barış ve huzur nasıl
getirilebilir ?
Yapılması
gereken en önemli ve akılcı hareket “birlik” olmaktır. İslam dünyası sürekli yönlendirilen,
iç işlerine müdahale edilen, darbe yapılan, ekonomik olarak dış ülkelere
bağımlı, siyasi olarak küresel güçlerin
sözünü dinlemek durumunda bırakılan, demokratik yollarla halkının istediği gibi
değil de, emperyal güçlerin şekillendirdiği bir sistem istemiyorsa, bir an önce
birlik olmalıdır. Ve bu birliğin başında bir lider bulunmalıdır. Eğer “İslam’ın
dünyaya hızla yayılmasından rahatsız olan, Kuran'ı Müslümanların elinden
almalıyız diyen, İslam’ın yükselen yıldızını söndürmeye çalışan, karanlık
mihrakların hain planlarına teslim olmak istemiyoruz” diyorsanız siz de bu
düşünceyi savunmalısınız. İnkarcılar kendi menfaatleri doğrultusunda, aynı
düşünceyi ve felsefeyi savunmayanlarla bile asgari müştereklerde birleşip
kötülük, fitne ve bozgunculukta ittifak kurabiliyorlar. Peki İslam alemi ne
yapıyor?
“İnkar edenler
birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez
ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat)
olur.” (Enfal Suresi, 73)
Yapılması
gereken, mezhep, ırk çatışmalarına izin vermeyerek, ortak paydalarda birlik
olup, Türkiye önderliğinde kurulacak, "İttihad-ı İslam"ı hızla hayata
geçirmektir. Şu an Ortadoğu çoğrafyasına turistik gezi vesilesiyle bile olsa bir
çok kimse gitmek istemiyor, hatta ülke liderleri imkanları olanlar
vatandaşlarının o bölgeyi terk etmelerini istiyor. Oysa müslümanların bir lideri
olsa, İslam’ın güzelliği tüm bölgeye yayılsa, problemlerde kendi içinde
çözülecek, başka bir ülke müslümanların içişlerine karışmaya dahi cesaret
edemeyecek, mezhep çatışmaları, iç karışıklıklar ve kargaşalar son bulacaktır. Tüm
İslam alemi ancak, bir merkezde birleşerek yek vücud olabilir, Sevgili
üstadımız Bediüzaman Said Nursi Hazretlerinin 21. Lemalar risalesinde
bildirdiği gibi “birlik” olduğu zaman vücudun tüm azaları rahat ederek tıpkı
bir fabrikanın çarkları gibi birbirleriyle son derece uyumlu ve birbirlerini
tamamlayıcı yönde hareket etmeye başlar. İslam ahlakının getirdiği güzel
ahlakla, bir el diğer elle rekabet etmez, bir göz diğer gözü tenkit etmez, dili
kulağına itiraz etmez, kalp
ruhun ayıbını görmez, tam tersine birbirlerinin noksanını tamamlar, kusurlarını
örterler, her türlü ihtiyacını giderirler.
Kısacası: Birkaç tane İslam ülkesi birleşse, İslam coğrafyasının her türlü
hakları korunur, ayrımcılık, haksızlık, zulüm son bulur, siyasi, sosyal ve
iktisadi olarak müthiş bir güç ortaya çıkar.