17 Ekim 2012 Çarşamba

Üzüntünün İnsana Yaptığı Tahribatlardan Bazıları...

İnsan, endişe etse de üzülse de kaderinde yaşayacakları bellidir. Ve daha da güzeli, bu kader dahilinde Rabbimiz her şeyi hayır ile yaratmıştır. Tüm güzelliklerin ve nimetlerin Sahibi, sonsuz güzel olan Rabbimiz’in ayetinde bildirdiği gibi “...Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz”. (Bakara Suresi, 216) Nasıl bir durumun kişi için hayırlı olduğunu yalnız Allah bilir. Dolayısıyla insanın yapması gereken kendisi için zaten hayırla yaratılmış olan bir olay için üzülmek, onun sonuçlarını uzun uzun düşünmek yerine, Rabbimiz’e tevekkül edip bunun mutlak güzel bir sonuç ile sonuçlanacağına inanmaktır. Tüm yaratılanlar Yüce Allah’a aittir ve kuşkusuz Rabbimiz bunların sonucunu bilir. Allah’ın her şeyi en kusursuz şekilde hayırla yarattığına iman etmek ve buna kalpten inanarak yaşamak, Allah’ın dilemesiyle, dünyada da ahirette de insana en büyük kazancı sağlayacaktır. Kuşkusuz doğrusunu Allah bilir.

Üzüntü insanı, fiziksel olarak da, manen de sadece tahrip eder. 


İnsanın aklını kapatır, doğru düşünmesini, olaylara gerçekçi yaklaşmasını, çözüm yollarını görebilmesini tamamen engeller. 


Kişinin bütün gücünü çekip alır. Böyle bir insan, fiziksel olarak da, manevi olarak da çok zayıf düşer. Mücadele edecek, çaba harcayacak gücü neredeyse hiç kalmaz. 


Üzüntü, insanı hızla yaşlandırır. 


İnsanı hasta eder. Böyle bir kimse, ardı ardınca sürekli olarak yepyeni hastalıklarla karşılaşır. Vücut direncini kaybeder, bünyesi her türlü rahatsızlığa çok daha açık hale gelir. 


Daimi olarak mutsuzdur. Güzellikler, iyilikler onu mutlu etmeye yetmez. 


Çevresindeki nimetleri göremez. 


Üzüntüyü sevmeye başlar. Sürekli olarak acılarını, sıkıntılarını düşünüp daha da çok üzülmek ister. 


Üzüntüden kurtulma, üzüntüyle mücadele etme azmini kaybeder. Her fırsatta kendini üzüntüye bırakmayı bir hayat şekli haline getirir. 


Yalnızlığı sevmeye başlar. Yalnız kalıp, üzüntülerini düşünmek, kafasında kurduğu senaryolara hüzünlenmek, geleceğe yönelik ümitsiz (Allah’ı tenzih ederiz) beklentilere kapılmak, ağlamak, ona çevresindeki pek çok nimetten daha çekici gelir. 


Yaşama sevincini ve yaşama azmini kaybeder. 

Din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda insanların büyük bir bölümü olumlu olarak değerlendirdikleri olaylarla mutlu olurken, olumsuz ya da ters gidiyor gibi görünen olaylarla birlikte de hüzne kapılırlar. Oysa iman eden insanlar için böyle bir sıkıntı asla söz konusu değildir. Çünkü Rabbimiz, Kuran'da olumsuz gibi görünse de her olayı salih kullarının hayrına yarattığını müjdelemiş, onlar için hiçbir zaman hüzün ve sıkıntı olmayacağını haber vermiştir. 



Şeytanın Etkisiyle Oluşan ‘Üzüntüden Zevk Alma’ Mantığının Yanlışlığı 



Din ahlakına göre yaşamayan insanlar şeytanın etkisiyle üzülmeye, sinirlenmeye şaşırtıcı şekilde eğilim gösterirler. Hatta olayların içinde sinirlenecek veya üzülecek bir konu bulmaya çalışır, özellikle onun üzerinde yoğunlaşırlar. Haksızlığa uğradığını düşünerek üzüntü ile boğuşmak, arkasından intikam almaya çalışmak Kuran ahlakına uymayan insanların başındaki en büyük belalardan biridir. Şeytan amacını bu yolla gerçekleştirmekte, insanları olmadık kuruntulara düşürerek onları dünya hayatında oyalamaktadır. 

Filmler bile bu tema üzerine kurulmuştur. Önce kişi mutlaka bir haksızlığa uğramakta, ardından bir intikam peşine düşmektedir. Seyredenler bu ruh halini çok iyi bildiklerinden haksızlığa uğrayan kahramanın tarafını tutarak heyecanlanır, onun hislerini olduğu gibi paylaşırlar.Bu yanlış tutum insanları sıkıntılara, belalara, boş kuruntulara, hastalıklara, stres ve yorgunluğa, dikkat kapanıklığına iten bir sistemi beraberinde getirir. Bu şekilde davranan kişi üzülerek, hatta intikam aldığını düşünerek aslında kendisine zarar verir. Şeytan, bu kuruntularla böyle insanları cehennemin karanlık ve bela dolu ruh haline yöneltir.