10 Ekim 2012 Çarşamba

Üzüntü, Şeytanın İnsana En Çok Yaklaştığı Konulardan Birisidir

Kimi insanlardaki üzülmeye, içe kapanmaya, küsmeye olan eğilim şeytandandır. Müslüman, şeytanın nerelerden yaklaşacağı, hangi konularda üzüntü vereceği, üzüntüye nasıl zemin hazırlayacağı gibi durumlara karşı hazırlıklıdır. Allah korkusu Müslümanın böyle durumlara karşı sürekli uyanık olmasını, dikkatinin ve şuurunun şeytanın oyunlarına karşı açık olmasını sağlar. Bunun sonucunda da mümin bir kimse, nefsi hangi yönde kışkırtırsa kışkırtsın mutlaka Allah’ın razı olacağı şekilde davranacağı üstün bir ahlak sergiler. Karşısına ne olay çıkarsa çıksın, bu ahlakından taviz vermez. En zor şartlarda bile üzüntüye, hüzne, karamsarlığa sürüklenmez. Allah’ın karşısına çıkardığı her durumda, beklenmedik olarak oluşan her ani olayda Allah’a karşı derin bir tevekkül içerisinde olur.

Müminlerin hiçbir olay karşısında hüzne kapılmamalarını sağlayan en önemli konulardan birisi de ahiretin varlığına kesin olarak iman etmeleri ve asıl olarak ahirete hazırlık yaparak yaşamalarıdır. Dünyanın çok kısa ve geçici olduğunu bilen, sonsuz ve mükemmel olan ahiret hayatını ümit eden bir insan için, nefsin üzüntüye teşvik ettiği dünya hayatına ilişkin konuların hepsi önemini yitirir. Hiçbiri, Allah’ın rızasının, sevgisinin, yakınlığının ve cennetinin üstünde değildir. Bu nedenle, bir müminin Allah’ın sevgisini, rızasını ve cennetini ummasının vereceği neşe, mutluluk ve heyecan, dünya hayatına ait herhangi bir konu için duyulacak üzüntüye üstün gelir.

Ayrıca üzüntü Yüce Rabbimiz’in beğenmediğini ve sakınılmasını bildirdiği bir ahlaktır. Mümin herşeyden önce Allah’ın bu hükmü gereği nefsinin bu kışkırtmasına karşı kesin bir kararlılık gösterir. Allah korkusu ve imanın neşesi, müminin tam tersine daimi bir huzur ve mutluluk içerisinde olmasını sağlar. Allah Kuran’da, bu ahlak yaşandığı takdirde Müslümanların mutlaka üstün geleceklerini şöyle vadetmiştir:

“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i imran Suresi, 139)
“Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü’minler için de (şefkat) kanatlarını ger.” (Hicr Suresi, 88)


Müminin üzüntüden uzak bir ahlak içerisinde olmasının bir sebebi de, sürekli olarak Allah’ın verdiği nimetleri düşünmesi ve şükretmesidir. Çünkü Allah’ın üzerimizdeki yakın ilgisi ve Rabbimiz’in sonsuz lütfunun ve sevgisinin tecellileri olan nimetlerin her biri birer şükür ve sevinç vesilesidir.



Üzüntü, Müslümanlardan Uzak Olan Bir Ruh Halidir


“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.” (Yunus Suresi, 62)


Kuran’da bildirildiği gibi, Allah, samimi olan Müslümanları, ahiretteki sonsuz hayatlarında da üzülmeyecekleri, mahzun olmayacakları bir hayatla yaşatacağını bildirmiştir. Burada, ebedi olarak, Allah’ı razı etmiş olmanın ve nimetlerin sevincini yaşayacaklardır. Elbette Müslümanlar dünyada imtihan oldukları için hastalıkla, zorlukla, sıkıntıyla, inanmayanların saldırılarıyla, mallarının eksiltilmesiyle ve daha birçok zorlukla karşılaşırlar. Ancak bunların hiçbiri onlarda üzüntü oluşturmaz. Müslüman Allah’ın kendisine yaşattığı kaderin güzelliğinin, imtihan olduğunun, herşeyde hayır ve hikmetler olduğunun farkındadır.

Üzüntüye kapılmamak Allah’ın bildirdiği, imani bir yükümlülüktür. Mümin bu ruh halinden Allah emrettiği için sakınır. Ancak Yüce Rabbimiz dünya hayatını, üzüntünün ne kadar yanlış bir ahlak olduğunu insanın düşünerek de anlayabileceği gibi yaratmıştır. Zira dünya hayatı, üzüntülerle, kuruntularla, gereksiz vesveselerle vakit kaybedilmeyecek kadar kısadır. İnsanın çok kısa bir süre içinde dünyadaki imtihanı bitecek ve asıl kalacağı sonsuz ahiret hayatına kavuşacaktır. Ölüm mutlaka bir gün dünyadaki herkesin karşısına çıkacaktır. Bu kadar geçici ve kısa kalınan bir yerde, bu değerli zamanı üzülerek, Allah’ın istemediği bir ahlakı göstererek, nimetleri fark edemeden geçirmek insan için çok büyük bir kayıptır. İnsan üzülmenin aksine, dünyadayken, sonsuz ahiret hayatının sevincini yaşamalıdır. Allah’ı razı etmiş ve cennetle müjdelenmiş olma ümidi ve sevinci, insanın yüzüne, konuşmalarına, ahlakına ve tüm hayatına yansımalıdır. Allah’ın belirlemiş olduğu kader mutlaka işleyecektir. Kuran’da bize bu çok açık bir şekilde haber verilmiştir. Kişinin kendisi için hazırlanan kadere teslim olması, yaşadıklarında her zaman hayır araması, üzülmemesi, ümitsizliğe kapılmaması ve her şartta şükredici bir kul olması Kuran’a göre en güzel ve en doğru davranış olacaktır. Bu örnek ahlak Kuran’da şöyle haber verilmiştir:

“De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler”.” (Tevbe Suresi, 51)