7 Haziran 2011 Salı

Nefse Uygun Din Planları

Yüce Allah Kuran’ın, tüm insanları "karanlıklardan nura çıkaracak bir hidayet, bir rahmet ve müjde" olduğunu bildirmiştir. Rabbimiz Kuran ayetleriyle insanlara yaşamları boyunca karşılaşabilecekleri her konuda kendilerini kurtuluşa ulaştıracak doğru yolu göstermiştir. Kuran'da insanlara, kendilerini yarattığı fıtrata yönelmeleri şöyle bildirilmiştir:

''Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır..." (Rum Suresi, 30)

Bu gerçek istisnasız tüm insanlar için geçerlidir. İnsan ancak, kendisini yaratan Rabbimiz'e yönelip, Kuran ahlakını tam olarak O'nun sevgisini ve rızasını kazanabileceği şekilde yaşadığı takdirde dünya hayatında güzel bir yaşam sürebilir. Fakat kimi insanlar, Allah'tan gereği gibi korkmamaları sebebiyle Kuran'ı kendilerine bu şekilde rehber edinmez ve Allah'ın bildirdiği ahlakı tam olarak yaşamazlar. Ayetlerde bu kimselerin, kendilerine sorulduğunda Allah'a iman ettiklerini söyledikleri, ancak daha derin bir imanı ve Allah'a gereği gibi kulluk etmeyi kabul etmedikleri bildirilmektedir:

De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? '' (Yunus Suresi, 31)

Söz konusu kimseler bu bakış açıları nedeniyle, Kuran'a Allah'ın indirdiği şekliyle tabi olmak ve bu nimetten istifade etmek yerine; dini, kendi akılları, nefisleri ya da din ahlakından uzak yaşayan toplumların belirli kuralları doğrultusunda yorumlamaya çalışmaktadırlar. Bu yolla, hak dinden uzaklaşmış farklı ve batıl bir din anlayışının savunuculuğunu yapmaktadırlar. 'Nefse uygun din' olarak da adlandırabileceğimiz bu din anlayışının en önemli özellikleri ise, kişilerin nefsi istekleriyle ve dünyadaki menfaat beklentileriyle çatışmayacak bir inanç şekli olmasıdır.

Bu sahte inanç şekline göre söz konusu insanlar dinin, vicdanlarını rahatlatacağına inandıkları kadarıyla yalnızca bir kısmını yaşayacak, ancak hiçbir zaman için kendi dünyevi beklentilerinden ödün vermeyeceklerdir. Bu batıl din anlayışı hiçbir zaman için onların çıkarlarıyla çatışmayacak, onları maddi manevi hiçbir anlamda zora sokmayacak, hayatın hiçbir alanında fedakarlık yapmalarını, özveride bulunmalarını gerektirmeyecektir. İbadetlerin bazılarını yerine getirecek, ancak düzenlerinin bozulması söz konusu olduğunda bunlardan da kolaylıkla taviz verebileceklerdir.

Kuran ahlakı, bu çarpık anlayıştaki kişilerin toplum hayatında olabildiğince az yer kaplayacak ve nefisleri adına kendilerine hiçbir rahatsızlık vermeyecektir. Bunun sonucunda insanlar yeri geldiğinde nefislerinin meşru olmayan isteklerini hiçbir vicdani rahatsızlık duymadan yerine getirebilecek, adaletten, dürüstlükten, iyilik ve doğruluktan uzaklaşmaları gerektiğinde bunda bir sakınca görmeyeceklerdir.

Bu anlayış, söz konusu kişilerin yaşadıkları toplumda hiç kimsenin fikirleriyle çatışmadan, ahireti düşünmeksizin kurulmuş olan nefsani düzen, istek ve eğlenceleri engellemeden ve böylece hiçbir konuda tepki almadan rahatça yaşamalarını sağlayacaktır. Toplumdaki insanların iman edip Allah’a kulluk etmiyor ve Kuran ahlakını yaşamıyor olmaları onları ilgilendirmeyecektir. Kuran ahlakına aykırı olan bu dinin savunucularına göre, asıl olarak tepki çekmemek, çevrelerindeki insanların dünya görüşleriyle çatışmamak esas alınacak ve bu amaç doğrultusunda gereken her konudan taviz verilebilecektir.

Nefse uygun bu sözde dinin savunucuları, insanları Allah’ın beğendiği hayatı ve Kuran ahlakını yaşamaya davet etmek yerine, çevrelerinde de nefis rahatlığının esas alındığı bu sahte dinin tebliğini yaparlar. Hem kendilerini hem de çevrelerindeki insanları bu çarpık din anlayışının geçerliliğine inandırmaya çalışırlar.

Oysa ki nefislerinin hoşnutluğu ve rahatlık üzerine kurulan böyle bir din anlayışının hiçbir şekilde geçerliliği yoktur. Allah bir ayette "De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, herşeyi bilendir." (Hucurat Suresi, 16) şeklinde bildirmiştir. İnsan için her şeyin en doğrusunu bilen yalnızca sonsuz ilim sahibi olan Rabbimiz'dir.

''Allah Kuran’ın "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53) ayetiyle, nefsin insanları kötülüğe sürükleyici özelliğini bildirmiştir. Allah "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır" (Enam Suresi, 162) ayetiyle, iman edenlerin hayatlarının her anının, yaptıkları her işin Allah'ın emrettiği şekilde olduğunu bildirmiştir.

Allah'ın rızasını kazanabilmek, kimi zaman kişinin nefsinin rahatından ödün vermesini gerektirebilir. Nitekim Allah Kuran’da dünya hayatının, insanların denenmeleri için yaratıldığını; bu amaçla pek çok olayla sınanacaklarını bildirmiştir:

''O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. '' (Mülk Suresi, 2)

İnsan, dünya hayatında muhatap olduğu nimetler ve zorluklar karşısında Kuran ahlakına en uygun şekilde davranmak ve tüm bunlar karşısında büyük bir kararlılıkla Allah'ın rızasını aramakla sorumludur. Allah başka ayetlerde "İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık..." (Ankebut Suresi, 2-3) şeklinde bildirmektedir.

Nefsin istekleri, rahatı ve hoşnutluğu üzerine kurulan bir hayat şekli, insanları dünyada ve ahirette ancak yıkıma sürükleyebilir. Gerçek din ahlakı, nefsin değil, Allah’ın hoşnutluğunu ve rızasını kazanma üzerine kuruludur. Bu ahlak ise ancak, insanın tüm hayatını Allah'ın belirlediği ve Kuran ile bildirdiği şekilde yaşamasıyla mümkün olabilir.

''Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. '' (Enbiya Suresi, 35)