16 Mayıs 2006 Salı

Dünyadaki zenginlik ve itibar gerçekten önemli mi?

Pek çok insan dünyada eksiksiz bir yaşantı kurarak, son derece mükemmel bir hayat sürdürebileceğini zanneder. Buna göre, hayal ettiği zenginliğe sahip olduktan sonra mutlu olacak, istediği itibarı kazanacak, bu durum hayatının sonuna kadar da böyle devam edecektir. Oysa Allah’ı ve ahireti unutan bir insanın hiçbir zaman tam istediği, hayalini kurduğu gibi bir hayatı olamaz. Çünkü istediği ilk şeye kavuştuğunda daha da iyisini ve fazlasını istediğini anlar. Parası olur, yetinmez çok daha fazlasını kazanmak için çalışır. Evi olur, beğenmez; muhakkak daha hoşuna giden bir ev görüp, onu almak için çaba harcamaya başlar. Her sene değişen zevklerinden dolayı evinin içini de, kendi kıyafetlerini de beğenmez, sürekli olarak daha güzel mobilyaların ve giysilerin hayalini kurar.

Şuurlu bir insanın düşünmesi gereken şudur; en fazla evi olan, en pahalı arabaları satın alan, en çok kıyafeti olan kısacası en zengin olan insanın da, oturabileceği ev, kullanacağı araba, yiyeceği yemek, yatacağı yatak, giyeceği kıyafet sınırlıdır. Dünyanın en büyük sarayında oturan bir insan aynı anda kaç odada birden oturabilir? Veya en güzel kıyafetlere sahip insan bir seferde bu kıyafetlerin kaçını üstüste giyebilir? Bu insanların hayatlarına baktığımızda görürüz ki, onlarca odadan oluşan malikanelere sahip olsalar dahi, aynı anda bütün odaları kullanamayacakları için evlerinin en fazla bir odasında oturabilirler. Dolaplar dolusu kıyafetleri olsa da aynı anda sadece tek bir kıyafeti giyebilirler. Allah’ın yarattığı binlerce çeşit yiyeceğe sahip olabilseler bile, en fazla 2-3 tabak yemek yiyebilirler; daha fazlasını yemeye kalksalar bu, onlar için bir işkence haline dönüşür…

Tüm Zenginliğin Sahibi Allah’tır

Oysa Allah’ın tüm zenginliğin sahibi olduğunu, dünyadaki malın ve itibarın yine orada kalacağını bilen insanlar hiçbir zaman dünyanın peşine düşmezler. Bu insanlar sahip oldukları bir zenginlikten dolayı şımarmazlar, Rabbimizi unutmazlar, verilen bütün nimetlere şükrederek çalışırlar, kendilerine verilenle yetinirler. Allah dünyadaki değerlere hırsla bağlanmayan bu insanlara da zaten onurlu ve rahat bir yaşantı vaat etmiştir. Allah’ı gereği gibi takdir eden ve O’na güvenen bu insanlar, dünyanın geçiciliğinin, mal ve mevkinin dünyada ancak kısa bir fayda ve çıkar sağladığının, ahiretteki sonsuz yaşantının yanında da çok az bir değeri olduğunun farkındadırlar. Böyle düşünen bir insan mal sahibi olur, ancak bunu haksızlık yapmak ve insanları ezmek için kullanmaz. Zenginlik onu daha da çok dünyaya bağlamaz, aksine Allah’a olan yakınlığını ve şükrediciliğini artırır. Kimsenin hakkını yemez, Allah’ın ona verdikleriyle hep iyi iş yapmaya çalışır. İtibarın ve asıl övgünün Allah katında olduğunu bilir, bundan dolayı dünyada zenginlik peşinde koşmaktansa kendisini ahirette asıl zenginliğe kavuşturacak olan seçkin bir ahlakın peşinde olur ve onu yaşar. Nitekim bu konuda bizim için en güzel örnek Hz. Süleyman’ın tavrıdır. Çok büyük bir zenginliğe ve mülke sahip olan Hz. Süleyman, bu zenginliği ne amaçla talep ettiğini “gerçekten ben, mal sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim” (Sad Suresi, 32) sözleriyle en açık biçimde ifade etmiştir.