4 Nisan 2006 Salı

Çevresinde olanlara duyarsız olan kişiler

Büyük tehlikeler, felaketler, salgın hastalıklar, ölüm... Birçok insanı etkileyen, düşünmeye sevk eden bu gibi son derece ibret verici olaylar bile bazı kişilerin vicdanlarında ciddi bir etki uyandırmaz. İçlerinden bazııları için bunlar, sadece seyredilip geçilen birer haber ya da usulen söylenen birkaç beylik sözle üzerinde durulan birer konu niteliği taşır. Böylesine bir duyarsızlık içinde yaşayan kişi, çok önemli olaylar karşısında da gafletin sakinliği içinde olur; bunlardan hiç etkilenmeden, üzerlerinde düşünmeden geçebilir, günlük hayatına devam edebilir. Elbette olaylardan etkilenmekten kastedilen panik olmak, üzülmek, duygusallaşmak veya fevri tavırlar sergilemek değildir. Kastedilen, bazı kişilerin önemli olaylar karşısında bile lakayt tavırlarını devam ettirmeleri, bunlardan ibret almamaları ve kendi adlarına bir ders çıkarmamalarıdır.

Lakayt Olmayı Hayat Felsefesi Olarak Benimseyenler

Duyarsızlığı hayat felsefesi haline getiren insanların kendilerine ait, küçük bir dünyaları vardır. Bu dünyadaki herşey düşünmeme, sadece o anı yaşama üzerinedir. Adeta büyülenmişçesine yaşadıkları bu hayat şeklini derin düşünerek bozmak istemezler. Düşündüklerinde gerçekleri göreceklerini, Allah’tan korkacaklarını bildiklerinden, tümüyle umursuz ve duyarsız davranmayı tercih ederler. Örneğin birçok kişiye dünya hayatının geçiciliğini, Allah’ın varlığını ve ahiretin gerçekliğini hatırlatan bir ölüm olayı ya da bir kaza haberi bu insanlar için her gün onlarca-yüzlerce kişinin başına gelen sıradan bir olaydır. Olanlar üzerinde düşünmek, ölümün yakınlığını hatırlayarak Allah’tan sakınıp korkmak, tevbe etmek yerine beylik konuşmalar yaparak bu konular üzerinde hiç düşünmezler. Aksine tüm dikkatlerini günlük işlerine yoğunlaştırarak haberin üzerlerindeki etkisini azaltmaya çalışırlar. Oysa Allah Kur’an’da bu tarz olayların, insanların öğüt almaları için olduğunu bildirir:

“Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.” (Tevbe Suresi, 126)

Dikkat edilecek olursa bu gibi kişilerin, konuşmalarında, genelde ölümden korkmadıklarını, ölümün de doğum gibi doğal bir olay olduğunu sıklıkla vurguladıkları görülecektir. Bu kişiler ölümün, insanların dünyada yaptıklarının sonsuza dek karşılığını alacakları ahiret hayatlarının bir başlangıcı olduğundan hiç bahsetmezler. Hep başkaları ölecek ve kendileri ölmeyip sonsuza kadar dünyada yaşayacaklarmış gibi bir ruh hali içindedirler. Bu kişiler boş sohbetler yapmaya devam ederek ölümün yakınlığını, Allah’a hesap verecekleri gerçeğini düşünmekten itinayla sakınırlar. Ölümle birlikte hiç kimse için tekrar dünyaya dönme ihtimali olmadığından, öldükten sonra dünyada yapılanlardan pişmanlık duyulsa bile artık bunun geri dönüş yolu olmadığından da hiç bahsetmezler. Allah bu duyarsızlığı yaşayan insanların içinde bulundukları derin gafleti; “İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.” (Enbiya Suresi, 1-2) ayetleriyle bildirmektedir.