30 Aralık 2008 Salı

Olumsuz telkinin insan üzerindeki etkileri

Cahiliyede insanlar olumlu ya da olumsuz, her türlü telkine açık olurlar. Birçok kişiyi olumlu telkinle iyiye yöneltmek mümkün olduğu gibi, aynı kolaylıkla kötülüğe yöneltmek de mümkündür. Bunun sebebi, insanların düşünmekten kaçınmalarıdır. Düşünmeyen bir insanın kendisine ait bir fikri, inancı, doğruluk anlayışı olmaz. Bu nedenle herkese inanabilir, telkinlerine kolaylıkla uyum sağlayabilir. Hırsızla hırsızlık yapabilir, kumarbazla kumar oynayabilir veya alkole düşkün bir insanla alkole eğilim gösterebilir. İnsanların çevrelerindeki insanların etkisiyle kötü alışkanlıklar edinmeleri, kanunsuz işlere yönelmeleri ve ahlaki değişim göstermeleri halk arasında genelde doğal karşılanmaktadır. Bu insanlar çevrelerindeki kişilerin hayat tarzına uyum sağlar ve içinde bulundukları ortamda insanlar nasıl bir tavır içindeyse hemen bu tavrı benimserler.

İnsanların bir kısmı dini de bu şekilde yaşamaya çalışırlar. Allah'a inandığı için değil, çevresindeki insanlar öyle istiyorlar diye dinin bazı hükümlerini uygularlar. Bu nedenle din ahlakının gereklerini terk etmeleri de çok kolay olur. Bu insanlar telkinle dini yaşayabildikleri gibi, telkinle kolaylıkla dinsiz de olabilirler. Nitekim halk arasında dini sadece içinde yaşadığı çevreye uyum sağlamak için yaşayan çok fazla insan vardır. Kur'an ayetlerine baktığımızda, peygamberlerin yaşadığı toplumlarda da bu çarpık anlayışa sahip insanların çoğunlukta olduğu görülür. Hz. Musa'nın kavmi, insanlar arasında bu özelliğin ne kadar yaygın olduğunu anlamak bakımından çok açık bir örnektir.

Musa peygamber Allah'a ibadet etmek için kavminden bir süreliğine ayrıldığı bir sırada, halkının neredeyse tamamı dini terk etmiştir. Hz. Musa kendilerine Allah'ın varlığını anlattığında iman ettiklerini söyleyen ve dinin hükümlerini yerine getiren bu insanlar, O'nun yokluğunda kendilerine putperestlik teklifinde bulunan ilk insana ayak uydurmuşlardır. Allah'a inandıklarını ve iman ettiklerini söylerken, kısa bir süre içinde altından yapılmış bir buzağı heykeline tapınacak kadar sapkınlaşabilmişlerdir. Bu konudaki ayetlerde, Hz. Musa'nın kavminin yaptıkları bize şu şekilde aktarılmaktadır: Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız. (Taha Suresi, 88-91)

Dini Allah'a iman ettikleri için değil, çevrelerine uyum göstermek için yaşayan insanların bazı önemli özellikleri vardır. Bunlardan biri de ibadetlerini çok kolay terk edebilmeleridir. Bu insanlar ibadetlerini ancak çevrelerindeki insanlar kendilerini gördükleri sürece yerine getirirler. Ancak içinde bulundukları ortam değiştiğinde namazı hemen terk edebilirler. Örneğin kimsenin namaz kılmadığı bir tatil köyünde, bir kişinin telkiniyle tüm ibadetlerinden vazgeçebilirler.

Oysa iman sahibi bir mümin inkar edenlerin din aleyhindeki her türlü telkinlerine karşı kapalıdır. Hiç kimsenin sözüyle, ikna edici konuşmasıyla dinin hükümlerinden taviz vermezler. Çevrelerinde Allah'a inanan hiç kimse olmasa da tek başlarına din ahlakını yaşar, ibadetlerini yerine getirirler. Nitekim Allah'ın insanlara uyarıcı ve korkutucu olarak yolladığı peygamberler de çevrelerindeki insanlardan destek görmemelerine rağmen dinlerinden asla taviz vermemişlerdir. Tek başlarına dahi olsalar Allah'ın dinini anlatmaya devam etmiş, Allah'a gönülden iman etmiş ve ibadetlerini en mükemmel şekliyle yerine getirmişlerdir. Gerçek imanda ise insanın Allah'la arasında çok özel bir bağ vardır. Kişi Allah'ın varlığını tüm kalbiyle, vicdanıyla ve aklıyla kabul eder. Allah'ın, ahiretin, cennet ve cehennemin varlığı konusunda zihninde sonsuz sayıda delil vardır. Namaz kılmasının, oruç tutmasının, müminlerle beraber olmasının sebebi Allah'ın varlığından, sonsuz güç ve kudretinden kesin olarak emin olmasıdır. Yaptığı herşeyi Allah istediği için ve Allah'a inandığı için severek, isteyerek yapar. Tüm amacı Allah'ın razı olduğu gibi bir kul olmak, samimi imanıyla Allah'ın rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Böyle bir kişiyi inancından döndürmek, telkin yoluyla ahlaksızlığa çekmek, Allah'ı anmasını engellemek veya Kur'an'a muhalif bir hareket yapmasını sağlamak kesinlikle mümkün değildir. Çünkü o insanlara göre değil, Allah'a ve Kur'an'a göre bir hayat sürmektedir. Şiddetli Allah korkusu, onu tüm kötülüklerden uzak tutmaktadır. Çünkü onun imani taklidi değil, hakiki bir imandır.