16 Ekim 2007 Salı

Hiçbir zaman tek başınıza değilsiniz

"Tek başımayım" dediğiniz bir anda bile aslında oldukça fazla sayıda canlı ile berabersiniz. Vücudunuzda sizinle birlikte yaşayan, oturduğunuz koltuktan halınıza, soluduğunuz havaya kadar her yere yayılmış durumda akarlar bulunmaktadır. 5-50 mikron arası boyutlarında olan bu canlılar bize görünmezler. Eğer görünselerdi, kuşkusuz büyük bir şaşkınlık yaşardık. Bacakları ve kıskaçları ile bir örümceği andıran bu canlı, yaşadığımız her santimetrekareyi kaplamış durumdadır.

Bu canlılar ölü deri hücreleri ve kabukları ile beslenirler. Bu nedenle insanların yaşadığı ortamlarda bulunur ve insan aktiviteleri ile çevreye yayılır, hareket ederler. Beslenme malzemelerinin toplandığı yerler ise genellikle yatak ve minderler, mobilyalar ve halılardır. Normal şartlarda insanlar, bu ilginç görünüşlü varlıkları görüp fark edebilmeyi istemezler. Kuşkusuz bu canlıların görünmez oluşları, Allah'ın hikmetli yaratışının bir örneğidir. Bu canlılar, çevrenizde o kadar fazla sayıdadırlar ki, yattığınız yatakta bile, ne kadar temiz olursa olsun, ortalama 10.000 tane akar bulunmaktadır. Bu canlılar, ürettikleri proteine karşı alerjik olmadığınız sürece size zarar vermezler; sizi ısırmaz, sokmaz, hastalık bulaştırmazlar.

Ancak bazı canlılar için zararlıdırlar. Öyle ki, parazit olarak içinde yaşadığı bir arı topluğunu, arıların üstteki ölü derilerini delerek ve vücut sularını emerek ortadan kaldırabilirler. Bunun gibi pek çok böcek, hayvan ve bitkiye zarar verebilirler. Kimisi zarar verirken, beraberinde çeşitli faydalar da getirir. Örneğin böcek akarları böceğin ölümüne veya hastalanmasına sebep olurlar, ama aynı zamanda meydana getirdikleri atıklarla toprağın verimini de büyük ölçüde artırırlar. Bazıları ise birtakım canlıların asalaklarıdır. Bazı hayvanların kulak kanallarında, akciğerlerinde ve bağırsaklarında yaşarlar. Dolayısıyla akarlar farklı ortamlarda ve insan dışında farklı canlılarla da yaşayabilen canlılardır.

Akarlar türlerine göre çeşitli yerlerde bulunabilirler. Everest Dağı'nın 5000 metre yükseklikteki yamaçlarında yaşayabildikleri gibi, Kuzey Pasifik Okyanusunun 5200 metre derinliklerinde de yaşayabilmektedirler. Sırf Antarktika'da 50'den fazla karada yaşayan akar türü bilinmektedir. Bunun dışında akarlar kaplıcalar, mağaralar, çöller ve tundralar da dahil olmak üzere pek çok yerde bulunabilirler. 10 metre derinlikteki madenlerde, soğuk ve termik kaynaklarda 5000C kadar yüksek ısıya sahip olan yer altı sularında, havuz ve göllerde yaşayabilirler. Farklı ortamlarda yaşayabilen bu farklı türlerinin sayısının 500.000'den fazla olduğu hesaplanmıştır.

Akarlar yaşamları süresince toplam dört aşamadan geçerler. Yumurta, larva, nemf aşaması ve yetişkinlik. Yetişkinler bir kere derilerini değiştirirler. Yumurtadan yetişkinliğe uzanan bu dönem yaklaşık 1 ay sürer. Yumurtlayan dişilerin nüfusu da her hafta 25-30 kadar artar. Yetişkin akarlar, ortamın nem seviyesi ve ısısına bağlı olarak 2 ay kadar yaşayabilirler.
Akarlar su içmezler ama havadan ve ortamdan aldıkları nemi emerler. Bu nedenle bulundukları çevredeki nem onlar için önemlidir. %70-80 gibi oldukça yüksek orandaki nemden ve yaklaşık 270C sıcaklıktan hoşlanırlar. Böylesine uygun bir ortam bulduklarında sayılarını oldukça artırabilirler. Örneğin yarım hektarlık bir otlak toprağında 6.000.000 kadar üyeleri bulunabilmektedir.

Varlığından eser olmayan bu canlının bedenine Allah, birbirinden kapsamlı, çeşitli ve aynı zamanda kompleks organlar yerleştirmiştir. Bunların hiçbirinin birbiriyle bağlantısı atlanmamıştır, canlının yaşaması için gerekli olan her sistem kusursuzca mikroskobik bedeninde yaratılmıştır. Daha yüzlerce detayı olan bu sistemlerden sadece bir tanesini, bir mideyi veya sinir sisteminin tek bir mikroskobik ağını acaba sahte evrimin hayali mekanizmaları meydana getirebilir mi? Kuşkusuz bu imkansızdır. İşte bu nedenle küçücük bir akarın sahip olduğu her detay bir kez daha evrim teorisine vurulmuş önemli bir darbedir.

Burada belki de zihnimizi meşgul etmesi gereken soru şu olmalıdır: Acaba bir mikroorganizmanın vücut sistemlerine, kan pompalayan kalbine veya sinir ağlarından oluşan beynine mi, yoksa bunların hiçbirine sahip olmadığı halde dünyaya besin ve oksijen sağlayan, işbölümü yaparak kendisine besin elde eden ve kimi zaman vücudumuzu zehirlenmekten korurken kimi zaman da toprağa mineral üreten tekhücrelilere mi şaşırmak gerekir? Bunların hepsi üstün yaratıcımız olan Allah'ın sonsuz aklının, sonsuz sanatının, sonsuz ilminin benzersiz tecellileridir. Günler geçtikçe, teknoloji ve bilim daha fazla ilerledikçe bu sanat eserlerine yenileri eklenecek, şu an bizlere gizli olan yeni keşifler ortaya çıktıkça bu üstün yaratılış gerçeği pekişecektir. Ortaya çıkan her keşifte Darwinistler teorilerini çürütecek yepyeni delillerle karşılaşacaklardır. Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur:

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 17-18)

Milli Gazete