3 Ekim 2006 Salı

Ramazan Ayı'nı karşılarken

Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim’in indirildiği “bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi”nin içinde bulunduğu, yeryüzündeki tüm Müslümanların birlik halinde Allah’ın rızasını kazanmaya çalıştıkları, ibadet ve maneviyatla geçen mübarek bir aydır. Bu kutlu ayın, İslam alemine ve tüm insanlığa hayır ve bereket getirmesini Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.

Bir Ramazan’a daha İslam alemi karışıklıklar içerisinde girmektedir. Ancak İslam dünyası bu kadar karışık bir dönemi sadece birkaç nesildir görmektedir. Şu an sıkıntı, yokluk ve savaşların sürdüğü topraklarda Müslümanlar yüzyıllar boyunca huzur, güvenlik ve refah içerisinde yaşadılar. İslam dininin hakim olduğu Ortadoğu coğrafyasında yaşayanlar, Ramazan Ayı’nı nesiller boyunca güven içinde karşılamışlardır. Bugün bir çok ülkede baskı altında tutulan mazlum Müslüman kadın, erkek, yaşlı ve çocuklar tekrar bu dönemin kapanıp, İslam tarihinin o adalet, huzur ve barış dolu günlerine dönmek için dua etmektedirler. Bu dönem de Allah’ın izni ile çok yakındır. Bu Ramazan’da yine, tüm Müslümanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, seher vaktinden akşam vaktine kadar oruç ibadetlerini yerine getireceklerdir. Çünkü oruç Rabbimizin farz kıldığı bir ibadettir.

Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız. (Bakara Suresi, 183)

Ayette de bildirildiği gibi oruç tutmanın getirdiği hayırlardan bir tanesi Müslümanın sakınmasıdır. Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı amaçlamış bir insan, O’nun rızasını kaybedecek tüm düşünce ve davranışlardan sakınmalıdır. Ramazan ayı boyunca da Müslümanın bu konuda dikkati son derece açıktır. Bu dönemi nefsini terbiye edebileceği, bir ay içerisinde süratlice eğitebileceği ve eskisine göre çok daha güçlü bir imana sahip olabileceği bir dönem olarak görür. Tüm Müslümanlar nefislerini arındırmış, imanlarını ve Allah korkularını kuvvetlendirmiş olarak bu ayı tamamlarlar. Ancak Ramazan Ayı’nda edinilen bu güçlü maneviyatın muhafazasına çok önem verilmelidir. İman etmek ve imanın artması, Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden biridir. Müslüman bir kişi bunun kıymetini bilip, bu derinliği korumak için tüm çabasını göstermeli, nefsinin ve şeytanının, kendisini Allah’tan uzaklaştıracak oyunlarına kapılmamalıdır.

Ramazan ayı İslam tarihi boyunca, Müslümanların aç, fakir ve kimsesiz insanlara yardım elini uzatma dönemi olarak benimsenmiştir. Bu mübarek ay vesilesiyle çok özen gösterilen merhamet, fedakarlık, kardeşlik, affedicilik gibi mümin özellikleri, her zaman yaşanmalıdır.

Oruç tutan kişinin sofrasındaki her rızkı Allah yaratmaktadır. İnsan, tek bir tohumu veya tek bir su damlasını bile yaratmaya muktedir değildir. İnsan Allah’a muhtaçtır, aciz bir kuldur. Üzerine yükletilen sorumluluk ise Allah’ın yarattığı tüm bu nimetlere şükretmektir. İnsan, Ramazan ayının şükretme konusunda getirdiği şuur açıklığını da, yine tüm yaşamı boyunca korumalıdır. Çünkü insan, Allah’ın verdiği nimetleri saymaya kalkışacak olsa, ayette bildirildiği gibi “onu bir genelleme yaparak bile” (Nahl Suresi, 18) sayamaz.

İman eden bir kişinin, ömrünün her yılının sadece bir ayında Allah’ı razı edecek tavırlarda bulunup geri kalan on bir ayında bu düşünceden uzaklaşması düşünülemez. Kur’an ahlakına, geçirilen bu bir ayın sonunda daha da yaklaşılmalı ve bütün ömür, kazanılan bu kalp hassasiyetini daha da artırarak yaşanmalıdır. Yine Ramazan ayı vesilesi ile Allah’ın Müslümanlar üzerine indirdiği kardeşlik ve birlik duygusunu kesintiye uğratmadan sürdürmek gerekmektedir. Allah Saff Suresi’nde bildirdiği gibi “... Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlanarak mücadele edenleri” (Saff Suresi, 4) sever. Böyle bir birlik arayışına göre hareket etmek Müslümanların fıtratına da uygun olandır.