4 Temmuz 2005 Pazartesi

" Korku ile umut arasında yaşama"

"Korku ile umut arasında yaşama"nın anlamı ise şudur: İman edenler Allah'ın kendilerinden razı olup olmadığından ve cennetine layık olabilecek kadar mükemmel bir ahlak gösterip gösteremediklerinden hiçbir zaman tam olarak emin olamazlar. Bu nedenle de hesap gününde Allah'ın azabıyla karşılaşmaktan korkup, sakınır ve sürekli ahlaklarını güzelleştirmek için çaba harcarlar. Aynı zamanda Allah'ın rızasını, hoşnutluğunu, sevgisini kazanmak için büyük bir şevk ve samimiyetle ellerinden gelen tüm çabayı harcadıklarını vicdanen bilirler. Bu nedenle de sonsuz merhamet sahibi olan Allah'ın rahmetine ve cennetine kavuşabilecekleri konusunda büyük bir umut taşırlar. İşte bu iki hissi, yani korkuyu ve umudu aynı anda yaşadıkları için hiçbir zaman gösterdikleri çabayı yeterli bulmazlar. Allah'ın rızasını kazanacakları ahlaka şevkle sarılır, büyük bir çaba harcarlar.

Görüldüğü gibi, müminlerin şevki cahiliye toplumunun şevk anlayışından tümüyle farklıdır. Onların gelip geçici heyecanlarının yanında müminlerinki Allah inancına dayalı sürekli bir coşkudur. Allah'ın bu kesintisiz şevklerine karşılık inananlara vaat ettiği müjde ise şöyledir:

"Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır." (Ahzap Suresi, 47)

Müslümanlar dünya hayatı boyunca Allah’ın rızasını kazanmak için şevkle çaba harcarken imtihanın gereği olarak onların şevklerini kırmaya çalışan önemli bir düşmanları vardır. Bu düşman müminleri güçsüzleştirip cansızlaştırmak, heyecanlarını ve şevklerini kırmak için tüm gücüyle çaba harcayan şeytandır. Şeytanın dünyadaki hedefi, boş kuruntu ve vesveseler fısıldayarak insanları içten içe aldatmak ve böylece yıkıma sürüklemektir. Ayetlerde şeytanın bu yönde gösterdiği faaliyet, "Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim…" (Nisa Suresi, 119) ayetiyle bildirilmiştir. Ancak Kur’an'da şeytanın tüm bu çabalarının ve hilesinin aslında son derece zayıf olduğuna dikkat çekilmiştir:

Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi, 76)

Samimi müminler yaşamlarını Kur’an ahlakı doğrultusunda şekillendirdikleri için şeytanın kendilerine nasıl tuzaklarla yanaşmaya çalışacağını, yaptığı hilenin aslında ne kadar zayıf olduğunu, şeytanı yenmenin yollarını çok iyi bilen insanlardır. Bu nedenle şeytanın şevklerini kırmasına asla izin vermezler. Kur’an'da müminlerin bu konuda gösterdikleri kararlı ve samimi tavır şöyle bildirilmiştir:

Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (Araf Suresi, 200-202)