15 Kasım 2011 Salı

Hanefi Mezhebi ve İmamı Azam Ebu Hanife

İmam-ı Azam, Hicri 80 yılında Küfe'de doğmuştur. Asıl adı Numan b. Sabit'tir. Yaşadığı bölge itibariyle bazı rivayetlerde onun Türk asıllı olduğu söylenmektedir. Ticaretle uğraşan varlıklı bir insan olan babası, Hz. Ali (r.a.)'nin halifeliği sırasında onun hayır duasını almıştır.

İmam-ı Azam genç yaşta Kur'an'ı ezberledi. Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, hadis ve kelam ilimlerinde kendisini geliştirdi. Bulunduğu yöredeki sapkın dini görüşlere sahip olan insanlarla tartışarak birçoğunu ikna etmeyi başardı. Böylece Ebu Hanife ismi duyulmaya başladı.

İlmi, zekâsı, zühd ve takvası çok yüksekti. İctihadındaki yükseklik, mezhebindeki kolaylık ve mükemmellik bütün Müslümanlar tarafından benimsenmiştir.

O dönemde fıkıh konusunda büyük bir ihtiyaç vardı. İmam-ı Azam ticareti bırakarak bu konulara yöneldi. Bu arada kendisini daha da geliştirerek Kur'an ve sünnetten hüküm çıkarmaya, hadis rivayetlerini araştırmaya, sahabenin ihtilafa düştüğü konuları öğrenmeye koyuldu.

30 yıllık medrese hayatı boyunca 4.000'den fazla öğrenci yetiştirdi. İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed, Hasan b. Ziyad gibi her biri başlı başına müçtehid olan öğrenciler yetiştirmiştir.

İmam-ı Azam, talebelerine şu esasları tatbik ettikleri takdirde ilimlerinin sağlam temellere oturabileceğini söylemiştir:

1) Bir ilim meclisine devam etmek ve bu meclisin genel havasını teneffüs etmek.

2) Alimlerle birlikte olmak ve bulundukları çağdaki her türlü fikir hareketiyle temasta bulunmak.

3) Kendisine önemli ve üstü kapalı meseleleri açıklayan üstadının yanından ayrılmamak.

İmam-ı Azam, bir çok İslam alimi ile biraraya geldikten sonra, çağın en büyük alimlerinden Hammad b. Ebu Süleyman'a bağlanır. Çok şey öğrendiği hocası vefat edince bütün gözler ona çevrilir.

Irak valisi Yezid b. Hubeyre tarafından İmam-ı Azam'a kadılık teklif edilir. İmam-ı Azam bu teklifi reddedince günlerce süren işkencelerden sonra hapsedilir. Fakat halkın tepkisinden korkulduğu için kısa bir süre sonra serbest bırakılır.

Uzun süre Hicaz'da yaşayan İmam-ı Azam, yönetim Abbasiler'e geçince tekrar Küfe'ye döndü. Fakat Abbasi yönetiminde de değişen pek bir şey olmamıştı. Abbasi Halifesi El Mansur kendisine Bağdat kadılığı teklif ettiğinde, onun cevabı şöyle oldu: "Eğer ben bu vazifeyi kabul etmediğim takdirde Fırat nehrinde boğulmakla tehdit edilirsem, boğulmayı tercih ederim. Sizin etrafınızda ikrama ihtiyacı olan çoktur." Bu cevap üzerine Abbasi Halifesi El Mansur, onu fikirlerinden döndürmek için günlerce işkence yaptırdı. İşkence sırasında sağlığı bozulunca İmam-ı Azam, Hicri 150 yılında Bağdat'ta vefat etti. Türbesi hâlâ her yıl yüzbinlerce Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.

İmam-ı Azam'ın ölümünden sonra talebeleri, onun içtihadlarını, rivayet ettiği hadisleri sistemli bir hale getirerek yeni eserler oluşturdular. İmamlarının görüşlerinin ışığında yeni hükümler çıkararak İslam coğrafyasına dağıldılar. Böylece İmam-ı Azam'ın görüşleri bir mezhep halini aldı. Günümüzde, Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Sibirya, Çin, Pakistan, Arnavutluk, Mısır, Filistin, Suriye ve Irak'ta yaşayan Müslümanlar Hanefi mezhebine göre amel etmektedirler.

İmam-ı Azam'ın günümüze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır: El-Fıkhu'l-Ekber, Kitâbü'l-Âlim ve'l-Müteallim, Kitâbü'r-Risâle, beş tane el-Haşiyye kitabı, el-Kasidetü'n-Nu'mâniyye, Ma'rifetü'l-Mezâhib,.

İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin eserlerinden bazı alıntılar örnek vermek gerekirse;

"Elinden geldiği kadar insanlara sevgi göster. Herkese selam ver, isterse aşağı kimseler olsun. Başkalarıyla bir mecliste toplanır, aranızda bazı meseleler münakaşa edilirse ve senin bildiğine muhalif bir şey söylenirse sen onlara muhalefet etme. şayet sana sorarlarsa onlara bildiğin gibi haber ver, sonra bu hususta şöyle şöyle başka kavil de vardır, delili de şudur, diyerek kendi bildiğini söyle, böylelikle seni dinlerler ve senin ilminden dereceni anlarlar.

Sana gelenlerin hepsine başka başka bilgiler ver, her biri senden bir şey öğrensin. Onlara kıymetli şeyler ver, ehemmiyetsiz şeylerle uğraşma. Onlarla arkadaş gibi ol, hatta şaka yollu latifeler yap. Zira dostluk ve samimiyet ilme devamı sağlar. Onlara yumuşak davran hoş muamele et. Onlardan hiçbirine can sıkıntısı ve bezginlik gösterme. Kendini onlardan biri imiş gibi tut.

Denemedikçe kimsenin dostluğuna güvenme. Alçak ve hasis olan kimseyle dost olma. Güzel ahlaklı geniş yürekli ve derya gönüllü ol. Elbisen temiz ve yeni olsun. Binek atın iyi olsun. Güzel kokular kullan. Yemek yedirmekte cömert ol ve herkesi doyur. Bir fitne fesad duydun mu onu ıslah için koş. Seni ziyaret edenleri de, etmeyenleri de sen ziyaret et. Sana ister iyilik yapsınlar, ister kötülük sen daima iyilik yap. Affet ve bazı şeylere göz yum. Sana eziyet veren şeyleri terket, hakkı yerine getirmeye çalış. Arkadaşlarından hastalananları ziyaret et, göremediklerinin durumunu soruştur. Sana gelmeyenlerle sen alakadar ol." (Ebu Hanife'nin Öğrencisi Yusuf'a vasiyetinden)

Bilmiş ol ki amel ilme uyar. Nasıl ki aza gözün görmesi sayesinde hareket eder. Az dahi olsa amel ile ilim, çok amel ile cehaletten daha faydalıdır. Bu şuna benzer: Çölde bir adamın yanında az miktar azık bulunsa bile doğru yolu biliyorsa kurtulur. Bu adamın durumu yanında çok azık bulunup da yolu bilmeyen adamın durumundan daha hayırlıdır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıllı olanlar anlar.' (Osman Keskioğlu, Ebu Hanife, M. Ebu Zehra, s. 177 )

İmam-ı Azam'ın Ebu Yusuf'a öğütlerinin bir kısmı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Marifetname isimli eserinde geçmektedir. Aşağıdaki alıntılar bu eserden alınmıştır:

"İnsanların iyiliğini isteyici ol ve onlara nasihat et. Halk, hareketlerini beğenip seninle görüşmek istediğinde onların sohbetlerine git. Meclislerinde insanları ve kendini tevkir ile ilim müzakere edesin.

Her taleben kendisini senin oğlun bilsin. İlme çalışma gayretleri her geçen gün çoğalsın. Seni dinlemeyen avamla ve pazardakilerle konuşma. Doğruyu söylemekte kimseden çekinmeyesin. İbadetin avamdan çok olsun, az olmasın. Küfür ve bid'at ehl-i ile oturup konuşma, müsait ortam olursa dine davet et. Bu nasihatleri bizden canı gönülden kabul et. Zira bunları senin ve herkes için vasiyet ettim. Bu yolda gidesin, halkı da Hak yoluna getiresin."