11 Mayıs 2010 Salı

Yüce Rabbimiz aciz ve yoksulların korunup kollanmasını emretmiştir

İslam ahlakının hakim olduğu dönemler dışında, tarihin hemen her kesitinde insanlar, fakirlik ve fakirliğin getirdiği endişe, hastalık, korku, güvensizlik, hırsızlık, yolsuzluk, kavga ya da zulüm gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır.

Bu sorunlarla mücadele etmeye çalışmışlar ancak çareyi hep yanlış yöntemlerde aradıkları için mücadeleleri bir sonuç vermemiştir.

Oysa her konuda olduğu gibi bu konuda da en doğru ve en güzel çözüm Rabbimiz tarafından Kuran’da bildirilmiştir.

Dünyanın pek çok yerinde yaşanan sosyal adaletsizlikler; bencillik, kendi çıkarlarını düşünme ve yardımlaşma ile dayanışma duygularının yok olması gibi ahlaki dejenerasyonların sonuçlarıdır. İnsanların bir bölümü sefaletle mücadele ederken, diğerleri zenginliklerinin verdiği ayrıcalıkları kullanmaktadır. Buna göre zenginler her türlü imkandan daha fazla yararlanmakta, fakirlerden üstün tutulmayı kendilerinde bir hak gibi görmektedirler. Kuran’da bu insanların gösterdiği kötü ahlak şöyle bildirilmektedir:

“Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla seviyorsunuz.” (Fecr Suresi, 17-20)

Oysa Allah Kuran’da fakirlerin korunup kollanmalarını emretmiş, onların haklarının verilmesini, doyurulup gözetilmelerini ve onlara güzellikle davranılmasını bildirmiştir. Tüm samimi iman sahiplerinin yapması gereken, Rabbimiz’in bu emirlerine uyarak ihtiyaç sahiplerine güzel davranmak ve imkanları dahilinde yardımcı olmaktır.

Toplumsal Yardımlaşma Allah’ın Emridir

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda bu konuda da son derece çarpık bir ahlak anlayışı vardır. İnsanın ruhundaki bencil tutku ve hırsların bir ürünü olan bu ahlak anlayışı, insanları kibirli, bencil, alaycı, küstah, acımasız, kaba ve zalim olmaya yöneltir. Herkes, kendi çıkarlarını elde etmek için, başkalarına zarar vermek pahasına da olsa her türlü yola başvurur. Fakirler, düşkünler ve kimsesizler, haberlerde izlemedikçe ya da gazetede ilgili haberleri okumadıkça bu tip kimselerin akıllarına dahi gelmezler. Hatta Kuran ahlakından uzak yaşayan bu kimseler, toplumda daha da yükselmek için gerekirse fakirleri ezmekten ve hor görmekten bile kaçınmazlar. Oysa Allah, her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere en güzel, en adil çözümleri Kuran’da bildirmiştir. Yüce Rabbimiz bu soruna bir çözüm olarak insanlara “toplumsal yardımlaşmayı” yani durumu iyi olanların düşkünlere ve yoksullara yardım etmelerini emretmiştir. Konuyla ilgili bir ayet şöyledir:

“(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara Suresi, 273)

Allah varlıklı kimselerin infak ederek (ihtiyaçtan arta kalanı verme) fakirlere yardımcı olmalarını da Kuran’da şu şekilde emretmiştir:

“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi, 22)

Allah Kuran'da İhtiyaç Sahiplerinin Doyurulmasını Emretmiştir

Yüce Rabbimiz toplumdaki varlıklı insanların fakirlere yiyecek yardımı yapmalarını da emretmiştir. Allah’ın tüm emirleri gibi bu emrini de uygulayan güzel ahlaklı insanların oluşturacağı bir toplumda aç kimsenin kalması Allah’ın izniyle mümkün olmayacaktır. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan Suresi, 8)

Allah İhtiyaç Sahiplerine Adaletle Davranılmasını Emretmiştir

Bazı insanlar adaletin gerekliliğine inansalar dahi, kendi çıkarları söz konusu olduğunda adaleti gözardı edebilmektedirler. Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, adalet uğruna insanların kendi çıkarlarını bir kenara bırakabilecekleri bir ahlaka ihtiyaç vardır. Bu ahlak, Allah'ın bizlere bildirdiği Kuran ahlakıdır. Çünkü Kuran ahlakı insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, sadece haktan ve doğrulardan yana, koşulsuz bir adaleti emretmektedir.

Böyle bir adalet hedeflendiğinde, ne şahsi bir menfaat, ne dostluk, ne düşmanlık, ne kişinin hayata bakış açısı, dili, ırkı, teninin rengi ne de fakir ya da zengin oluşu kararlarında etki edemeyecek, sadece ve sadece haktan yana karar verilecektir. Kuran ahlakının yaşandığı toplumlarda gerçek adaletin, gerçek huzurun ve güvenin de yaşanacağı mutlaktır. Allah zengin ya da fakir ayrımı gözetmeden mutlak adaletin sağlanması konusunda bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisa Suresi, 135)

“Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.” (Zariyat Suresi, 19)

Gerçek İyilik, İhtiyaç Sahiplerine Yardım Etmeyi Gerektirir

Allah Kuran’da iyiliğin sadece belli kalıplaşmış davranışlardan oluşmadığını bildirmiş ve gerçek iyiliği tarif ederken fakirlere karşı gösterilmesi gereken ahlakı bir ayette şöyle haber vermiştir:

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi, 177)