11 Aralık 2007 Salı

Nitelikli İnsan, Manevi Derinliği Olan İnsandır.

Din ahlakından uzak toplumlarda insanların değer yargıları mülk, para, şöhret, makam ve mevki gibi maddi çıkarlar üzerine kuruludur. Bu nedenle söz konusu toplumlarda nitelilkli insan, bu maddesel özelliklere sahip insan anlamına gelmektedir. Bir kişinin zenginliğiyle orantılı olarak seçkinliğinin arttığına inanılır. Maddi güce sahip olmayanlar yeteri kadar nitelikli insan sayılmazlar.
Oysa insana değer kazandıran özellikler maddi nitelikler değildir. İnsanı değerli kılan iman ve takva sahibi olmaktır. Allah’ı razı eden insanlar dünyanın en değerli insanlarıdır. Bu insanlar Allah’ı hoşnut edecek davranışları her zaman aradıkları ve uyguladıkları için güzel ahlak özelliklerine sahip olurlar. Güzel ahlaklı olmak kişiye derinlik kazandırır ve verdiği mutluluk hissini hiçbir maddesel zenginlik veremez. Çünkü bu his Allah’ı razı edebilme ve cenneti umut edebilmeden kaynaklanır. Hayatı boyunca para vasıtası ile her türlü eğlence aracına ulaşmış olan bir insan asla takva sahibi bir kişinin duyduğu derin sevinç ve mutluluğu tadamaz. Dünyaya dair olan tüm zevkler geçicidir. Allah bir Kuran ayetinde bu durumu şöyle bildirmektedir: “Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar.” (İnsan Suresi, 27)

Dünyanın geçiçi zevkleri mal, mülk, mevki ve ihtiras peşinde koşmak, kişiyi basitliğe iter ve onu hep küçük düşürür. Ancak kişi içinde bulunduğu bu küçültücü durumun farkında olmaz aksine kendisini mükemmel görür. Dünya hayatının kurallarını çok iyi biliyor olmak ile övünür. Örneğin pahalı kıyafetler giymek, teknik bir aletin nasıl kullanıldığını bilmek hatta bir çantanın nasıl omuza takılması gerektiğini bilmekle bile övünüp kendi kendisini yüceltebilir. Bu tarzda bilgilerini ve uygulamalarını sürekli arttırır, çünkü içinde yaşadığı insan topluluğunun değer yargıları tamamen maddesel ölçütlerdir. Dünyevilik hastalığına sahip tüm bu insanlar manevi yönlerini yitirirler. Gerçek sevgiyi, saygı duymayı, fedakarlıkta bulunmayı, merhamet etmeyi, affetmeyi, nefsini savunmamayı, tevazulu olmayı, boyun eğici olmayı bilmezler. Bu vasıflardan uzak olan insanlar son derece ilkel bir yaşam içinde hayatlarını sürdürürler. Fakat yaşadıkları bu ilkel hayatı fark edememelerine rağmen kendi akıllarını müthiş beğenirler. Kibirli kişiler, diğer insanlara karşı, onları aşağı gördüklerini hissettiren bir tavır sergilerler. Karşılarındaki kişinin imani derinliğe sahip, takva sahibi birisi olması onlar için önemli olmaz. Müminlerin üstünlüklerini fark edemezler. Oysa gerçek dindar bir mümin, Allah’ın izni ile dünyadaki en akıllı, olgun, güçlü, devrilmez ve en mükemmel hayatı yaşayan kişidir.

Takva sahibi Müslümanlar Allah’ın lütfetmesiyle soylu bir ruha sahip olduklarından dünya hırslarına kapılarak kendilerini küçültmezler. Sahip oldukları derinlik güzel ahlaklarına yansır. Bir ayette Allah müminlerin yüksek ahlakına şöyle dikkat çekmiştir:
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz." (İnsan Suresi, 8-10)
Kuran’da müminlerin seçkinliğini ve üstünlüğünü kavrayamayanların bulunduğu bildirilir. Hz. Musa Firavun’un kavmine elçi olarak gönderildiğinde Firavun ve kavmi, peygamberleriyle alay etme yolunu seçmişlerdir. Bunun sebebi, kendilerinden daha fakir olduğunu düşündükleri Musa Peygamberin elçi olarak seçilmesi ve onları hak dine davet etmesidir. Kendi batıl dinlerinin içinde bulunduğu mantıksızlığın ortaya serilmesi inkarcıların gururlarına ağır gelmiştir. Bu nedenle tarihteki tüm inkarcılar gibi kendilerine gerçekleri bildiren elçilerini küçük görmüşlerdir:
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir." "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 51-53)

Gerçek akıla sahip olmayan ve kendilerini nitelikli, seçkin sanan insanların, Müslümanlar ile ilgili görüşleri önemli değildir. Önemli olan Allah’ın Müslümanlar’a Kuran’da vaat ettiğidir. Allah bir ayetinde müminleri şöyle müjdelemektedir:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)

Milli Gazete