19 Eylül 2006 Salı

Sonsuz güç sahibi olan Rabbimiz

Allah kainatı, içinde galaksileri, yıldızları, sistemleri, gezegenleri yaratmış olandır. Tüm bunları insanın aklının kavrayamayacağı kadar hassas yörüngeler içerisinde her an kudretiyle ayakta tutmaktadır. O dilediği için bu düzen bozulmaz. Ancak tüm bunları en sonunda yine eski durumuna çevirecek, yok edecektir. Yok olmayacak hiçbir eşya, ölümsüz olan hiçbir canlı mevcut değildir. Dünyadaki tüm canlılar doğar ve ölürler. Ölümlerle birlikte sürekli yeni doğumların olması insanlarda ülfet oluşturuyor ve her varlığın sayılı günü kaldığını unutuyor olabilirler. Oysa Allah evveldir, ahirdir yani başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Herşey yok olduktan sonra baki kalacak olan da O’dur. Ayet-i Kerime’de şöyle bildirilmektedir:

(Yer) Üzerindeki herşey yok olucudur;

Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (Kendisi) baki kalacaktır. (Rahman Suresi 26-27)

Ömrü ve zamanı yaratan Allah maddeye ait tüm özelliklerden münezzehtir. Tüm mülk O’nundur. İnsan yüzünü nereye çevirirse Rabbimizin mülküne bakar. Cenab-ı Allah kendi mülkünden insanları yararlandırır, sahip oldukları herşeyi onlara verir. İhtiyaç içerisinde olanın ihtiyacına karşılık verir. Kendinin kazandığını, kendinin güç sahibi olduğunu zanneden kişi çok büyük bir yanılgıdadır. Çünkü insan tek bir tohumu bile yaratmaya muktedir değildir. Acizliklerle kuşanmış durumdadır. Kendisine ulaşacak sıkıntılı bir olayı üzerinden kaldıramaz. Depremler, seller, kasırgalar karşısında ne kadar savunmasız olduğunu anlar. İnsan için tek koruyucu Rahman olan Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle bildirilmiştir:

De ki: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: “Andolsun bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.” De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.” (Enam Suresi, 63-64)

İnsan kendi aklının sınırları dahilinde Allah’ın ne kadar güçlü ve kudretli olduğunu görebilir, anlayabilir. Kainatta tecelli eden sonsuz güç karşısında kendi güçsüzlüğünü düşündüğünde hemen herşeyi yaratan Allah’ın azametini hissedecektir.

Tonlarca ağırlıkta bulutları taşıyan gökyüzü, binlerce metre yükseğe uzanan dağlar, içlerinde milyonlarca çeşit canlının bulunduğu denizler, çakan şimşek ve onun ardından gelen gök gürültüsü ve Allah’a boyun eğmiş milyarlarca canlı. Bunlar Allah’ın büyüklüğünün açık delillerindendir.

İnsan kendi bedenine hatta hücrelerine dahi güç yetiremeyen bir varlıktır. Hücreler Allah’ın dilemesiyle sağlıklı olarak görevlerini yerine getirir ve çoğalırlar. Hücrelerin yapısının bozularak çoğalması insanda kanser hastalığına neden olur. İşte bedenindeki hücrelerinde nasıl bir yapının bulunduğundan, içerisindeki organellerin görevinden bihaber olan insan nasıl olur da kendi kendisinin sahibi, efendisi olduğunu iddia edebilir. Eğer güç yetirebiliyorsa işlevini yitiren bir organına tekrar hayat verebilir mi? Veya çıkmakta olan canını geri çevirebilir mi?

Yaratılmış olan tüm varlıklar ancak Allah’ın emriyle düşünmekte, karar vermekte, hareket edebilmekte ve yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Her canlı O’nun eseridir ve hayatta kalması dünya şartlarına bağlı değil yalnızca Allah’ın can vermesine bağlıdır. Canının sahibi olan Rabbimize karşı insanın sorumluluğu öğüt alıp düşünmek ve kul olmaktır. Allah, kullarına bu konuda şöyle buyurmaktadır:

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 17-18)